İş Hukukunda Sürekli ve Süreksiz İş Ayrımı

İş Hukukunda Sürekli ve Süreksiz İş Ayrımı-

1.      Sürekli ve Süreksiz İş Nedir?

4857 Sayılı kanunun 10. Maddesinde sürekli ve süreksiz iş ayrımı yapılmış olup, 1475 sayılı kanunun 8. Maddesi hükümleri aynen korunmuştur. 4857 sayılı kanunun 10. Maddesinde sürekli ve süreksiz iş ayrımı; “Nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir.” Şeklinde ifade edilerek açıklanmıştır.

 

Niteliği itibariyle 30 iş günü süren işlere süreksiz, 30 iş gününden fazla süren işlere sürekli iş denilmektedir. Burada önemli olan ayrım iş sözleşmesinde belirtilen veya işin bitirildiği süre değil, işin mahiyeti itibari ile ne kadar, kaç iş günü süreceğidir. Yani hizmet sözleşmesinin konusunu oluşturan işin mahiyeti işin sürekli mi süreksiz mi olduğunu belirleyecektir.[1] Zira kanunda süreksiz ve sürekli iş ayrımını işin mahiyeti itibariyle otuz iş gününden fazla veya az sürüp sürmeyeceğinin belirleyeceği açıkça ifade edilmiştir. Başka bir anlatımla, 25 günde bitirilebilecek bir işin mahiyetinden kaynaklanmayan sebeplerle (örn; hava koşulları) 4 ay sürmüş olması o işin sürekli iş olduğunu göstermeyecektir zira iş mahiyeti gereği 25 günde bitirilebilecek bir iş olduğundan süreksiz iş olarak kabul edilmelidir.

 

2.      Süreksiz İşin Belirlenmesinde Süre Nasıl Hesaplanır?

 

4857 sayılı kanunun 10. Maddesine baktığımızda “…en çok otuz iş günü süren…” ibaresinden 30 günün takvim günü olarak değil iş günü olarak belirtildiği açıkça anlaşılmaktadır. Dolayısı ile fiilen çalışılması gereken günler hesaplamada ele alınacak olup, bu süreye tatil günleri dahil edilmeyecektir. Örneğin; işçilere işveren tarafından toplu olarak fazladan izin verilmesi, ek izin hakkı tanınması bu sürenin hesabında dikkate alınmayacaktır.

 

Sürenin hesaplanmasında dikkate alınacak diğer kriterlerden biri de; işin mahiyeti itibari ile kaç işçiye ihtiyaç duyularak yapılması gerektiği ve bu işçilerin standart çalışma koşullarında işi ne kadar sürede bitirebileceğidir. [2]

 

3.      Sürekli ve Süreksiz İş Ayrımının Önemi

 

4857 sayılı kanunun 10. Maddesinin 2. Fıkrasında baktığımızda; “Bu Kanunun 3, 8, 12, 13, 14, 15, 17, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 34, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 75, 80 ve geçici 6 ncı maddeleri süreksiz işlerde yapılan iş sözleşmelerinde uygulanmaz. Süreksiz işlerde, bu maddelerde düzenlenen konularda Borçlar Kanunu hükümleri uygulanır.” denilmektedir.

 

Dolayısı ile süreksiz işlerde; İşyerini bildirme, Yazılı iş sözleşmesi, şekli, deneme süresi, fesih bildirimi, kıdem tazminatı hükümleri, yeni işverenin sorumluluğu, işçinin ve işverenin önelsiz fesih hakkı, yeni iş arama izni, askerlik ve kanundan doğan çalışmaya ilişkin hükümler, yıllık izin, çalışılan süreden sayılan haller, izin ücreti, izin defteri, sigorta primi, iş sağlığı ve güvenliği kurulu ve teftiş defterine ilişkin hükümlerin uygulanabilmesi mümkün değildir.

 

Yukarıda sayılan durumlara ilişkin ortaya çıkabilecek uyuşmazlıklarda anılı kanun maddelerinin uygulanması mümkün olmadığından Borçlar Kanunu’nda yer alan ilgili hükümler uygulanacaktır.

 

Örnek Emsal Kararlar

Yargıtay Kararı – 21. HD., E. 2015/9735 K. 2015/14476 T. 23.6.2015;

“…Yine, davanın yasal dayanağı olan 506 sayılı kanun 3-I- b bendinde özel sektöre ait tarım ve orman işlerinde ücretle ve sürekli olarak çalışanların bu kanunun uygulanmasında sigortalı sayılacaklarının belirtilmesi ve 8423 sayılı İş Kanunu 10. maddesinin 1. fıkrasında “Nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir.” şeklindeki sürekli- süreksiz iş tanımı dikkate alınarak çalışmanın 506 sayılı kanun kapsamında olup olmadığı değerlendirilmedir.

Somut olayda, davacının çalışmasının sürekli olup olmadığı, sürekli ise ne kadar sürdüğü araştırılmaksızın, hak düşürücü süre yönünden inceleme yapılmaksızın eksik inceleme ile karar verilmesi hatalı olmuştur…”

 

Yargıtay Kararı – 9. HD., E. 2014/29976 K. 2015/38 T. 12.1.2015;

“…İş Kanunu kapsamı dışında kalan ve işçi sıfatını taşımayan çırak, stajyer ve meslek öğrenimi gören öğrencilerle süreksiz işlerde çalışanlar, keza işyerinde ödünç(geçici) iş ilişkisi ile çalıştırılanlar ile alt işveren işçileri o işyerinde çalışan işçi sayısının belirlenmesinde hesaba katılmazlar. Alt işverenin işçileri otuz işçi kıstasının belirlenmesinde dikkate alınmazlar; fakat, iş güvencesi hükümlerinden kaçmak amacıyla, işçilerin bir kısmının muvazaalı olarak taşeron işçisi olarak gösterilmesi halinde, bu işçilerin de işçi sayısına dahil edilmesi gerekir. Daha açık bir anlatımla, alt işverenlik ilişkisinin geçersiz sayılması gereken hallerde taraflarca alt işveren sayılan kişiye bağlı olarak çalışanlar otuz işçi sayısının tespitinde hesaba katılmalıdır. Alt işverenin işçileri ile geçici işçi sağlayan işverenle iş sözleşmeleri devam eden geçici işçiler, kendi işverenlerinin işyerlerinde sayının belirlenmesinde hesaba katılırlar. Ancak tarafların geçici iş ilişkisinde gönderen işveren olarak nitelendirdikleri; fakat aslında “bodro işvereni” olarak faaliyet gösteren ve yaptıkları iş, işverenlerine işçi temin etmekten ibaret olanlara kayıtlı bulunan işçiler de sayı ölçütünde göz önünde bulundurulmalıdır…”

 

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2018/607 K. 2021/1245 T. 14.10.2021;

MAHKEMESİ :İş Mahkemesi

Taraflar arasındaki “Kurum işleminin iptali ve tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 36. İş Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalı … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

 

YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkilinin 27.02.2002 tarihinde tarım işlerinde süreksiz çalışması nedeniyle sigortalı olmak için yaptığı başvuru üzerine davalı … (SGK/Kurum) tarafından 01.03.2002 tarihinden itibaren 2925 sayılı Kanun kapsamında sigortalı kabul edildiğini, primlerini süresinde ve düzenli olarak ödediğini, ancak davalı Kurumun davacının yılda 180 gün kabul edilen sigortalılığını süreksiz tarım işlerinde çalışmadığından bahisle iptal ettiğini, 2925 sayılı Kanun gereği söz konusu olan sigortalılığın bir nevi isteğe bağlı sigortalılık olduğunu, bu nedenle çalışmanın sürekli olup olmadığı, hizmet akdi ile veya fiilen çalışılıp çalışılmadığı hususlarının araştırılmasına gerek olmadığı gibi 10 yıl boyunca primler tahsil edildikten sonra sigortalılığın iptalinin hakkaniyete aykırı olduğunu ileri sürerek Kurum işleminin iptaline ve müvekkilinin 01.03.2002 tarihinden başlayan sigortalılık süresinin geçerli olduğunun ve bu tarihten itibaren sigortalı sayılması gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

 

Davalı Cevabı:

Davalı … cevap dilekçesinde; davacının 27.02.2002 tarihli müracaatı üzerine 2925 sayılı Kanun kapsamında sigortalılığının başlatıldığını, Bartın Sosyal Güvenlik Merkezi tarafından yapılan adres güncellemesi sırasında davacının İstanbul’da ikamet ettiğinin anlaşıldığını, 2925 sayılı Kanun sigortalılarının başvurdukları ilde ikamet etmeleri, adresini değiştirenlerin ise yeni adreslerinde tarımsal faaliyette bulunup bulunmadıklarının araştırılması gerektiğini, bu nedenle müvekkili Kurum tarafından yapılan denetimler sonucunda hazırlanan 2012/463 sayılı rapora istinaden davacının müracaat ettiği adreste hiçbir zaman tarımsal faaliyette bulunmadığı tespit edildiğinden sigortalılığının başlangıç tarihi itibariyle sonlandırıldığını, yapılan işlemde hata bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

 

Mahkemenin Birinci Kararı:

Ankara 12. İş Mahkemesinin 15.05.2013 tarihli ve 2012/1008 E., 2013/284 K. sayılı kararı ile; davacının büyükbaş hayvan beslediğine, arıcılık yaptığına ilişkin kayıt bulunmadığı, tanık beyanlarına göre İstanbul’da yaşadığı ve tarımsal faaliyetinin süreksiz olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

 

Özel Dairenin Birinci Bozma Kararı:

Ankara 12. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 10.02.2014 tarihli ve 2013/18682 E., 2014/2036 K. sayılı kararı ile; 2925 sayılı Kanun’da isteğe bağlı sigortalılıktan bahsedilmekte ise de, bu Kanun’a göre tarım sigortalısı sayılabilmek için Kanun’un 1., 2. ve 3. maddeleri uyarınca bir hizmet akdinin varlığına ihtiyaç olup, bu kapsamda davacının yaz aylarında köyde arıcılık ve hayvancılık yaptığının, kışları ise İstanbul’a döndüğünün belirtilmesi nedeniyle davacının faaliyetinin bulunduğu belirtilen Arıt Balat Köyünde kollukça faaliyetinin varlığı ve niteliği konusunda geniş çaplı araştırma yaptırılarak köyün muhtar ve azaları ile komşu arazi sahiplerinin tanık sıfatıyla beyanlarının alınması, nasıl ve ne şekilde çalıştığı hususu üzerinde durularak usulüne uygun araştırma yapıldıktan sonra sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gerekçesiyle karar bozulmuştur.

 

Mahkemenin İkinci Kararı:

Bozma sonrası dosyanın tevzi edildiği Ankara 36. İş Mahkemesinin 25.11.2016 tarihli ve 2016/384 E., 2016/365 K. sayılı kararı ile; bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucu davacı tanıklarının davacının, babasının ölümüne kadar köyde ikamet ettiğini, daha sonra İstanbul’a taşındığını, yaz aylarında köye gelip gittiğini, arıcılık ve hayvancılık ile uğraştığını belirttikleri, köy muhtarının beyanına ve kolluk araştırmasına göre de davacının arıcılık ve hayvancılık yaptığı, tarımsal faaliyetini devam ettirdiği, öte yandan davacının primlerini tam olarak ödediği, çekişmeli dönemde köyde adres kaydının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.

 

Özel Dairenin İkinci Bozma Kararı:

Ankara 36. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı süresinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

Yargıtay 10. Hukuk Dairesinin 27.03.2017 tarihli ve 2017/927 E., 2017/2555 K. sayılı kararı ile; “…Mahkemece verilen ilk karar, Dairemizin 10.02.2014 tarih 2013/18682 Esas 2014/2036 Karar sayılı kararı ile “Mahkemece, davacının tarımsal faaliyetine ilişkin belge bulunmadığı ve tanık beyanlarına göre Kurum işleminin yerinde olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş ise de, karar eksik inceleme ve araştırmaya dayanmaktadır. 2925 sayılı Yasanın; amacını belirleyen 1.maddesi “Bu Kanunun amacı, tarım işlerinde hizmet aktiyle süreksiz olarak çalışanların bu Kanunda yazılı şartlarla sosyal güvenliğinin sağlanmasıdır.” hükmünün, kapsamını belirleyen 2.maddesi ise, “…süreksiz olarak tarım işlerinde hizmet aktiyle çalışanlar istekte bulunmaları kaydıyla bu Kanununa göre sigortalı sayılırlar.” hükmünü içermekte, 4.maddesi ise sigortalı sayılmayacakları belirlemiş olup, anılan maddelerden de anlaşılacağı üzere, her ne kadar, 2925 sayılı Yasa, isteğe bağlı olarak sigortalılıktan bahşediyor ise de, bu Kanuna göre tarım sigortalısı sayılabilmek için, Yasanın 1, 2. ve 3.maddeleri uyarınca bir hizmet aktinin varlığına ihtiyaç olup, bu kapsamda davacının yaz aylarında köyde arıcılık ve hayvancılık yaptığının, kışları ise İstanbul’a döndüğünün belirtilmesi nedeniyle davacının faaliyetinin bulunduğu belirtilen Arıt Balat köyünde kollukça faaliyetinin varlığı ve niteliği konusunda geniş çaplı araştırma yaptırılmalı, köyün muhtar ve azaları ile komşu arazi sahiplerinin tanık sıfatıyla beyanı alınmalı nasıl ve ne şekilde çalıştığı hususu üzerinde durularak usulüne uygun araştırma yapılmalı ve sonucuna göre karar verilmelidir.” şeklinde gerekçe ile bozulmuştur.

 

Bozma sonrası yapılan yargılamada, bozma ilamı gerekleri tam olarak yerine getirilmemiştir.

 

2925 sayılı Yasanın; amacını belirleyen 1. maddesi “Bu Kanunun amacı, tarım işlerinde hizmet aktiyle süreksiz olarak çalışanların bu kanunda yazılı şartlarla sosyal güvenliğinin sağlanmasıdır.” hükmünü, kapsamını belirleyen 2. maddesi ise, “…süreksiz olarak tarım işlerinde hizmet aktiyle çalışanlar istekte bulunmaları kaydıyla bu Kanununa göre sigortalı sayılırlar.” hükmünü içermekte, 4. maddesi ise sigortalı sayılmayacakları belirlemiş olup, anılan maddelerden de anlaşılacağı üzere, her ne kadar, 2925 sayılı Yasa, isteğe bağlı olarak sigortalılıktan bahşediyor ise de, bu Kanuna göre tarım sigortalısı sayılabilmek için, Yasanın 1, 2. ve 3. maddeleri uyarınca bir hizmet aktinin varlığına ihtiyaç vardır.

 

4857 sayılı İş Kanunu 10. maddesinde süreksiz iş; ”Nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir.” şeklinde düzenlenmiştir.

 

Somut olayda; davacının yaptığı işlerin niteliği gereği süreksiz iş olup olmadığı, davacının hizmet akdine bağlı olarak işveren yanında çalışıp çalışmadığı, işvereninin kim olduğu, yaptığı işleri kendi adına ve hesabına yapıp yapmadığı belirlenmeli, sonucuna göre karar verilmelidir.

 

Mahkemece, bu maddi ve hukuki olgular gözardı edilerek, eksik araştırma ve inceleme sonucu, yazılı şekilde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.

O hâlde, davalı SGK vekilinin temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

 

Direnme Kararı:

Ankara 36. İş Mahkemesinin 15.11.2017 tarihli ve 2017/374 E., 2017/638 K. sayılı kararı ile; mahkemece önceki gerekçeye ilaveten davacıdan 10 yıl gibi uzun bir süre prim tahsil edildikten sonra sigortalılığının iptalinin hakkaniyete aykırı olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

 

Direnme Kararının Temyizi:

Direnme kararı süresinde davalı … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

 

UYUŞMAZLIK

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının 2925 sayılı Kanun kapsamında sigortalı olma şartlarını taşıyıp taşımadığı konusunda uyulan bozma kararı doğrultusunda gerekli araştırmaların yapılıp yapılmadığı; burada varılacak sonuca göre davacının yaptığı işlerin niteliği gereği süreksiz iş olup olmadığı, hizmet akdine bağlı olarak işveren yanında çalışıp çalışmadığı, işvereninin kim olduğu, yaptığı işleri kendi adına ve hesabına yapıp yapmadığı hususlarının araştırılarak sonuca göre karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

 

GEREKÇE

Öncelikle uyuşmazlık konusu ile ilgili yasal düzenlemelere kısaca değinilmelidir.

Davanın yasal dayanağı 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun (5510 sayılı Kanun) Geçici 7. maddesinin 1. fıkrası uyarınca 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu (2925 sayılı Kanun) olup sözü edilen Kanun 17.10.1983 tarihinde kabul edilmiş, 01.01.1984 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

 

2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu tarım işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanların sosyal güvenliğinin sağlanması için çıkarılmıştır. 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Kanun’un 106. maddesi ile 2925 sayılı Kanun’un 1 ila 5. maddeleri dahil bazı hükümleri yürürlükten kaldırılarak tarım işlerinde hizmet akdi ile süreksiz çalışanlara ilişkin düzenlemeler yapılmış ise de, davacının sigortalılık tescilinin yapıldığı 02.03.2002 tarihinde yürürlükte bulunan 2925 sayılı Kanun’un 1 ila 5. maddelerinde bu Kanun’a tabi sigortalılığa ilişkin hükümlere yer verilmiştir. Bu kapsamda olmak üzere 2925 sayılı Kanun’un 1. maddesine göre “Bu Kanunun amacı, tarım işlerinde hizmet akdiyle süreksiz olarak çalışanların bu Kanunda yazılı şartlarla sosyal güvenliğinin sağlanmasıdır”. 2925 Kanun’un 2. maddesinde ise; “Sosyal güvenlik kanunları kapsamı dışında olanlarla, bu kanunlara göre malullük, emeklilik (yaşlılık) aylığı, sürekli tam işgöremezlik geliri almayanlardan; süreksiz olarak tarım işlerinde hizmet akdiyle çalışanlar istekte bulunmaları kaydıyla bu Kanuna göre sigortalı sayılırlar.” düzenlemesi bulunmaktadır. Öte yandan Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3. maddesinin (e) bendinde nitelikleri bakımından en çok 30 işgünü süren işlerin süreksiz iş olduğu belirtilmiştir. Sözü edilen bu tanımın 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun) 10. maddesinin 1. fıkrasındaki “Nitelikleri bakımından en çok otuz iş günü süren işlere süreksiz iş, bundan fazla devam edenlere sürekli iş denir.” şeklindeki süreksiz iş tanımı ile birebir örtüştüğü görülmektedir.

 

2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelik’in 4. maddesinde de “Sigortalı sayılanlar” başlığı altında “Bu yönetmeliğin uygulanmasında sosyal güvenlik kanunları kapsamı dışında olanlarla, bu kanunlara göre malüllük emeklilik (yaşlılık) aylığı, sürekli tam işgöremezlik geliri almayanlardan; süreksiz olarak tarım işlerinde hizmet akdiyle çalışanlardan istekte bulunanlar sigortalı sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir.

 

Gelinen bu noktada hizmet akdinden bahsetmekte fayda vardır.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 120. maddesi ile kıdem tazminatına ilişkin 14. maddesi hariç yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda hizmet akdinin tanımı yapılmamış iken, 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde; “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” şeklindeki düzenleme ile iş sözleşmesi tanımlanmıştır. Belirtmek gerekir ki, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.

 

Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin 1. fıkrasına göre ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder”. Bu tanımda hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı İş Kanunu’nda daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.

 

818 sayılı Borçlar Kanunu 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 393. maddesinin 1. fıkrasında hizmet sözleşmesinden ne anlaşılması gerektiği hüküm altına alınmış olup bu hüküm uyarınca; “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle iş görmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir”.

 

Öte yandan Hukuk Genel Kurulunun 18.02.2020 tarihli ve 2016/10-440 E., 2020/175 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere, 2925 sayılı Tarım İşçileri Sosyal Sigortalar Kanunu ile bu kanun kapsamına girebilecek olanlara sigortalı olup olamama yönünde hak tanınmış olup, bir nevi isteğe bağlı sigortalı olma imkânı getirilmiş ise de, dikkate edilmesi gereken husus bu Kanun kapsamında sigortalı olmanın iradeye bırakılmasıdır, yoksa tarım işlerinde hizmet akdiyle çalışmadan 2925 sayılı Kanun’a göre sigortalı olmak mümkün değildir. 2925 sayılı Kanun gerçek çalışmaya dayalı bir sigortalılık türü olup tescili bulunan sigortalıların tarım işlerinde hizmet akdi ile çalışması gerekmektedir.

 

Somut olayda; davacının 27.02.2002 tarihinde Kurum kayıtlarına giren istek ve tescil belgesi ile babası ….’a ait işyerinde tarım işlerinde hizmet akdi ile süreksiz çalıştığını belirterek 2925 sayılı Kanun’a göre tescilinin yapılmasını talep ettiği, Kurum tarafından talebi kabul edilerek davacının 02.03.2002 tarihi itibariyle sigortalılığının başlatıldığı, 2012 yılı Ağustos ayına kadar primlerini düzenli olarak ödediği, adres güncellemesinde İstanbul’da ikamet ettiğinin tespit edilmesi üzerine başlatılan inceleme sonucunda sosyal güvenlik denetmeni tarafından düzenlenen 13.09.2012 tarihli ve 2012/463 sayılı raporda …’ın ifadesinden davacının hiçbir zaman tarım işlerinde hizmet akdi ile süreksiz çalışmadığı yönünde yapılan tespite istinaden davalı Kurumun davacının sigortalılığını başlangıçtan itibaren iptal ettiği, bunun üzerine eldeki davanın açıldığı anlaşılmıştır.

 

Mahkemece ilk bozma kararı öncesinde sigorta şahsi sicil dosyası getirtildikten sonra davacı vekilinin ismini bildiği tanıkların beyanları alınmış, bu arada denetmene verdiği ifadesinde davacının on yıldan beri İstanbul’da yaşadığını, senede bir kez köye gelip gittiğini ve köyde herhangi bir iş yapmadığını beyan eden davacının yengesi …’ın da bilgisine başvurulmuş ve bu deliller kapsamında davanın reddine dair verilen kararın Özel Dairece araştırmaya yönelik bozulması üzerine bozmaya uyularak yapılan yargılamada, 2002-2012 yılları arasında Balat Köyü muhtarlığı ve azalığı yapan kişiler tespit edilerek bunların beyanları alınmıştır. Tanıkların çoğunluğu genel olarak davacının babasının ölümüne kadar köyde yaşadığını, yazın arıcılık ve hayvancılık ile uğraştığını, primlerini babasının yatırdığını belirtmişlerse de, aralarında davacının dayısının da bulunduğu bazı tanıklar davacının yaz aylarında arıcılık ve hayvancılıkla uğraşmadığını söylemişlerdir. Köy muhtarının da imzası bulunan 15.10.2015 tarihli kolluk araştırma tutanağında ise köy muhtarının beyanından davacının 2000-2010 yılları arasında köyde arıcılık ve hayvancılık yaptığı, hâlen İstanbul’da ikamet ettiği, köyde kendisine ait hayvanlarının bulunduğu, bunlara kardeşlerinin baktığı, şu anda arılarının olmadığı, yaz aylarında köye gelerek arıcılık yapmaya devam ettiğinin anlaşıldığı yönünde tespitler yer aldığı görülmüştür.

 

Şu hâlde yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 2925 sayılı Kanun’a tabi sigortalı olmak isteğe bırakılmış ise de, tarım işlerinde hizmet akdiyle süreksiz bir çalışma olmadan sigortalı olmanın mümkün bulunmadığı, başka bir anlatımla 2925 sayılı Kanun’a tabi sigortalılığın gerçek çalışmaya dayalı bir sigortalılık türü olduğu ve Kanun’un 1., 2. ve 3. maddelerindeki hükümlere göre bir hizmet akdinin varlığının gerektiği dikkate alındığında; davacının tanık anlatımlarında belirtilen hayvancılık ve arıcılık faaliyetlerinin niteliği ile süreksiz olup olmadığı, bu işleri kendi adına ve hesabına mı yoksa, hizmet akdi ile bir işverene bağlı olarak mı yerine getirdiği, işverenin kim olduğu hususlarının araştırılıp belirlenmediği, bu nedenle mahkeme kararının eksik araştırma ve incelemeye dayandığı, hükmüne uyulan bozma kararı gereklerinin tam olarak yerine getirilmediği sonucuna varılmıştır.

 

Hâl böyle olunca; davacının yaptığı işlerin niteliği gereği süreksiz iş olup olmadığı, hizmet akdine bağlı olarak işveren yanında çalışıp çalışmadığı, işvereninin kim olduğu, yaptığı işleri kendi adına ve hesabına yapıp yapmadığı belirlenmeli, sonucuna göre karar verilmelidir.

 

O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.

 

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

SONUÇ:

 

Açıklanan nedenlerle;

Davalı … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

 

Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 14.10.2021 tarihinde oy birliğiyle ve kesin olarak karar verildi.

KAYNAKÇA


[1] Çenberci, s.278

[2] Oğuzman, Kemal: Hukuki Yönden İşçi-İşveren İlişkileri, C.I, B.4 İstanbul 1987, s.7

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

- YASAL UYARI -

yasal-uyari

MCT Hukuk Bürosu, sitede yer alan tüm bilgilerin, zaman içerisinde gelişim ve değişim gösterecek olan güncel hukuk sistemimize uyarlanacağına dair hiçbir garanti vermemektedir. Hukuki makalelerde yer alan bilgilerin dayandığı kanun hükümleri ve yargısal uygulamalar zaman içerisinde değişiklik göstermesi ihtimal dahilinde ve kaçınılmaz olup, ihtiyaç halinde yapılabilecek en doğru davranış, avukatınız ile birebir görüşmek ve destek almaktır. Bu anlamda tarafımızca hiçbir hukuki mesuliyet kabul edilmemektedir. Sitemizde yer alan bilgiler, mesleki dayanışma kapsamında meslektaşlar tarafından kullanılabilir. Ancak bu sitedeki yayınların haber sitesi vb. internet sitelerinde kullanılabilmesi için yayının alınmış olduğu kaynak açıkça gösterilmeli veya bu internet sitesine link verilmek suretiyle (backlink) kaynağa atıf yapılmalıdır; bu şartların sağlanmış olması halinde ayrıca MCT Hukuk Bürosu yetkililerinden izin alınmış olması gerekmemektedir.

KİTABIMIZ YAYINDA

OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKU