İlamların İcrası Kapsamında İcra Takibinden Önce Ödemenin Mümkünlüğü Üzerine

Hukuken ileri sürebileceği bir hakkı olduğunu düşünen kişinin dava açıp bu davayı kazanması, yalnızca haklı olduğunun yargı erkince tescillenmesi anlamına gelir. Ancak davaya konu ettiği hakkını fiilen elde edebilmesi, çoğu durumda bu kararın icra daireleri aracılığıyla yerine getirilmesine bağlıdır. Mahkeme kararıyla borçlu olduğu saptanan kişi, kendisi aleyhine başlatılan bir icra takibinde yalnızca borca konu meblağı değil; icra vekâlet ücreti, takip masrafları, tahsil harcı gibi başka birtakım kalemleri de ödemek durumunda kalacaktır. Mahkeme kararına dayalı olarak icra takibi başlatıldıktan sonra yasal koşulları varsa şikâyet ya da icranın geri bırakılması müesseselerinin işletilmesi mümkündür. Ancak bu yazının konusu, mahkemenin (ya da kararı mahkeme kararı niteliğinde olan bir makamın) karar vermesinden sonraki, ancak icra takibi başlatılmasından önceki zaman dilimine ilişkindir.

İlam Kavramı

Mahkeme önüne gelen davayı er geç usule veya esasa ilişkin nihai bir kararla sonuçlandıracaktır. Yargılama sonunda uyuşmazlığın esası hakkında verilen nihai karara “hüküm” denir. Hukuk davalarında mahkeme, hükmün sonucunu duruşmada açıklar. Gerekçeli kararını ise duruşma tarihinden sonraki bir tarihte yazıp talep hâlinde taraflara tebliğ eder. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 301’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, taraflardan her birine verilen hüküm nüshasına “ilam” denir. İcra İflas Kanunu’nun 38’inci maddesinde ise birtakım belgelere ilam niteliği tanınmıştır. Başka belgelerin ilamlı icra takibine konu edilebileceğine dair başka mevzuat hükümleri de mevcuttur, örneğin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 70’inci maddesinin ikinci fıkrasına göre tüketici hakem heyetlerinin kararları tıpkı mahkeme kararları gibi ilamlı icraya konu edilebilmektedir.

Ortada bir “ilam” olduğunu söyleyebilmek için, öncelikle Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 297’nci maddesi kapsamında bir hükmün var olması gerekir. Buna göre hükmün Türk Milleti adına verilmesi; hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaralarını, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini, tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarasını, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini, tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri, hüküm sonucunu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesini, varsa kanun yolları ve başvuru süresini, hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını, gerekçeli kararın yazıldığı tarihi mutlaka içermesi gerekir.

Görüldüğü üzere ilamdan anlaşılan, mahkemenin gerekçeli kararıdır. Mahkemenin henüz gerekçesini yazmadığı ve son celsede açıkladığı kısa kararı, ilam olarak nitelendirilemez. Bu nedenle ilamlı icra takibi ancak gerekçeli karara dayalı olarak başlatılabilir. Son celse tutanağına dayalı olarak ilamlı icra takibi başlatılamaz. Nitekim bu doğrultuda çeşitli Yargıtay kararları da mevcuttur1.

Cebri İcra Müessesesi

Hukuk kuralları, öngördüğü toplumsal düzen kurallarına uyulmamasının devlet otoritesince uygulanacak belirli bir yaptırıma bağlandığı kurallardır. Çağdaş hukuk düzenlerinde kişinin hakkı olan alacağı bizzat kendisinin zor kullanarak tahsil veya temin etmesi yasaklanmıştır2. Bu yasak, temenni niteliğinde bir yasak değildir. Kişinin kendi hakkını devletin yetkili makamları yerine bizzat kendisinin alması olarak tanımlanabilecek “ihkak-ı hak”, hukukumuzda suç olarak düzenlenmiş ve cezai yaptırıma bağlanmıştır3. Bundan ötürü alacağını tahsil etmek isteyen kişilerin, kural olarak, bunu zor kullanma tekeline sahip devletin yetkili makamları aracılığıyla yerine getirmesi gerekir. Cebri icra olarak anılan bu müessese bakımından yetkili makamlar, icra daireleridir.

Mahkeme kararıyla alacaklı olduğu saptanan kişi, icra dairesi aracılığıyla alacağının zorla yerine getirilmesini talep edebilir4. Uygulamada bunun en yaygın görülen türü, para alacağının haciz yoluyla icra takibine konu edilmesidir.

İlamlı İcra Takibinin Başlatılması

Bir mahkeme kararının ilamlı icra takibine konu edilmesi için, kural olarak, kanun yolundan geçerek kesinleşmesi gerekmez5. Bir ilama dayalı olarak icra takibi başlatıldığında bu husus borçluya icra emri kanalıyla bildirilir. İcra emri kendisine tebliğ edilen borçlu, 7 gün içinde takibe konu alacağı icra dairesine ait banka hesabına ödemek zorundadır. Aksi takdirde takibe konu alacak borçlunun malvarlığından zorla tahsil edilecektir.

İlamlı icra takibi bizzat alacaklı tarafından başlatılabileceği gibi usulüne uygun vekâletname ile yetkilendirilmiş bir avukat aracılığıyla da başlatılabilir. Mahkeme kararıyla alacaklı olduğu saptanan kişi kendisini avukatla temsil ettirmiş ise avukatın -müvekkili ile aksi yönde anlaşmış olmadıkça- özen yükümü kapsamında o ilamı süresi içinde icra takibine koyması beklenir. Elbette bilgi verme yükümlülüğü kapsamında ilamı icra takibine koymadan önce müvekkiline bilgi vermesi isabetli olacaktır. İlamda başka bir avukatın adı yazıyorsa o ilamı icra takibine koyması istenen avukatın davayı takip eden avukata yazı ile bilgi vermesi, avukatlık meslek kurallarının gereğidir. Kaldı ki Avukatlık Kanunu’nun 166’ncı maddesinin üçüncü fıkrasına göre icra emri, ilamda adı yazan avukata resen tebliğ edilecektir ve bu tebliğ gerçekleşmeden icra takibinin sonraki safhalarına geçilmesi mümkün olmayacaktır.

Hukuk davalarında bir mahkeme son celsede davayı reddettiğine veya kabul ettiğine dair kısa kararını (yasadaki deyimle “hüküm özeti”) açıklayıp duruşmada bulunanlara tefhim eder. Yukarıda belirtildiği üzere, son celse zaptında yazan bu kısa karar ilam niteliğinde olmadığı için ilamlı icra takibine konu edilmesi olanaksızdır. Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 321’inci maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, ilamlı icra takibine konu edilebilecek gerekçeli kararın, hüküm özetinin açıklanmasından sonra 1 ay içinde yazılması ve taraflara tebliğ edilmesi gerekir. Ne var ki uygulamada mahkemeler iş yoğunluğunu gerekçe göstererek gerekçeli kararı daha geç bir tarihte yazabilmekte veya süresi içinde yazmakla birlikte tarafların ve taraf vekillerinin görebileceği biçimde UYAP sistemine daha geç bir tarihte yükleyebilmektedir. Yine uygulamada hukuk mahkemeleri gerekçeli kararı resen tebliğ etmemekte, bunun için dosyaya talep sunulmasını beklemektedir. Kanun yoluna başvurma süresi, gerekçeli kararın taraflara, avukatla temsil ediliyor iseler avukatlarına tebliği ile başlar. Ancak ilamın icrası, kanun yolundan bağımsız bir yoldur. Bu nedenle gerekçeli karar yazılmış ise icra takibine koyulması için tebliğ edilmesini beklemek gerekmez. Nitekim Yargıtay içtihadı da bu doğrultudadır6.

İlamlı İcra Takibi Başlatılmadan Önce Borcun İfası

Bir hukuk davasında mahkemenin gerekçeli kararını yazmasıyla birlikte karar uyarınca borçlu olduğu saptanan kişi ilamlı icra takibi riskiyle karşı karşıya kalır. Gerekçeli kararın kendisine tebliğ edilip edilmediğinin önemi yoktur. Alacaklı tarafın ilamı icra takibine koymadan önce borçluya bildirim yapma gibi bir yükümlülüğü de bulunmamaktadır. Aleyhine ilamlı icra takibi başlatılan kişi, yalnızca mahkeme kararına konu olan alacağı değil, bununla birlikte birtakım icra masraflarını ve alacaklı kendisini avukatla temsil ettiriyorsa vekâlet ücretini ödemek zorunda kalacaktır. Üstelik ilamlı icra takibine itiraz, icra takibini durdurmayacaktır. Bundan ötürü, icra masraflarını ve vekâlet ücretini ödemekten kaçınmak isteyen borçlu, mahkemenin son celsede davanın kabulüne veya reddine ilişkin hüküm özetini açıklamasıyla birlikte zamana karşı bir yarışla karşı karşıya kalır. Davanın karşı tarafı icra takibi başlatmadan önce alacaklının ya da ahzukabz yetkisini haiz avukatının banka hesabına mahkemece karara bağlanan meblağı ödeyebilir. Bu durumda açıklama kısmına mutlaka hangi mahkemenin hangi tarihli ve hangi esasa kayıtlı dosyada verdiği karara karşılık hangi alacak kalemlerinin ödendiği ayrıca ve açıkça yazılmalıdır. Aksi takdirde karşı tarafa yapılan ödemenin neye karşılık yapıldığı belirsiz kalacağından ilama konu alacağın ödendiği iddiası ispat edilemeyebilir. Karşı tarafın veya avukatının banka hesabı bilinmiyorsa PTT aracılığıyla T.C. kimlik numarasına para gönderilmesi de olanaklıdır. Yine avukatın baro levhasında herkesin erişimine açık olan veya dava dosyasından görülebilen e-posta adresi, cep telefonu ve benzeri bilgilerinin para göndermek için yeterli olduğu, IBAN numarasının bilinmesini gerektirmeyen bir ödeme sistemi mevcut ise (örneğin avukat, buna imkân sağlayan bir bankada kolay adres tanımlamışsa IBAN numarası bilinmeden kendisine FAST ile para transferi mümkündür) borç bu sistem üzerinden ödenebilir. Ancak ödemenin neye ilişkin olduğunun açıklanması, bu yolla yapılan ödemelerde de önemini korur.

Mahkemece hükmedilen borcun icra takibi başlatılmadan önce ödenmesi tek başına yeterli değildir. Her halükârda mahkemece hükmedilen meblağın ödendiği bilgisinin alacaklıya, davada kendisini avukatla temsil ettirmiş ise avukatına bildirilmesi gerekir. İlamı takip edip sonuçlandırmak kural olarak davayı takip eden avukatın görevi olduğu için, bildirimin avukata yapılması daha isabetli olacaktır. Borcun ödendiğine dair bildirim yapıldığı ortaya koyulamazsa, alacaklının sonradan ilamlı icra takibi başlatması durumunda giriştiği icra masrafları ve vekâlet ücretinden, ayrıca aradaki süreçte işleyen faiz alacağından borçlu sorumlu tutulacaktır7. Bildirimin karşı tarafa ulaşması gerekir, ama borçlunun elinde olmayan nedenlerden dolayı ulaşamazsa borçlu bundan sorumlu olmaz. Avukatların UYAP sistemi üzerinden alacaklı vekilinin IBAN numarasına erişimi mevcuttur. Ancak bu olanak yalnızca icra takibi başlatılması için sağlanan bir olanaktır. Avukatın UYAP sistemi üzerinden alacaklı vekilinin IBAN numarasına bilgisi ve rızası olmadan erişmesi ve aynı şekilde bu hesaba ödeme yapılması, hukuka aykırı olup kişisel verilerin korunması hukuku ve ceza hukuku bağlamında yaptırıma bağlanmıştır.

Yargıtay’ın güncel bir kanun yararına bozma kararına konu olayda alacaklı kooperatif vekili tarafından UYAP avukat portalı üzerinden ilamlı icra takibi başlatılmış, borçlu ise bu olaydan bağımsız olarak yaklaşık bir saat sonra, hükme bağlanmış borcu kooperatifin banka hesabına ödemiştir. Yargıtay’a göre borcun ödendiğinden haberdar edilmeyen bir alacaklının sürekli banka hesabını inceleyerek borcun ödenip ödenmediğini kontrol etme gibi bir yükümlülüğü yoktur; dolayısıyla icra takibinin başlatıldığı gün alacaklıya yapılan ödeme kısmen ifa niteliğinde olup borçlunun vekâlet ücreti ve diğer takip masrafları bakımından borcu sürecektir8.

Görüldüğü üzere, borçlu olduğu mahkeme kararıyla saptanan ancak ilamlı icra takibinin ilamdaki alacağa ek olarak getirdiği masraflara katlanmak istemeyen kişinin borcunu hukuk kurallarına riayet ederek, alacaklı tarafından icra takibi başlatılmadan önce ve mümkünse gerekçeli kararın yazım tarihinden önce ödemesi mümkündür. Ancak usulünce bu ödemeyi yapmış olmasına karşın alacaklı, ödenen meblağ için ilamlı icra takibi başlatabilir. Bu durumda borçlu, borcun icra emrinin tebliğinden önce itfa edildiği gerekçesiyle icra emrine 7 gün içinde itiraz edebilir. İtiraz, icra dairesinin bağlı olduğu icra hukuk mahkemesine yapılır. İcra ve İflas Kanunu’nun 33’üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca, borcun icra emrinin tebliğinden önce ödendiği yalnızca yetkili mercilerce resen yapılmış veya usulüne göre tasdik edilmiş belgeyle ya da imzası9 alacaklı tarafından icra dairesi veya mahkeme huzurunda ikrar edilen senetle ispat edilebilir. Bu belgelerden ödendiği anlaşılan borcun ilama konu borç olduğu anlaşılmıyorsa itfa itirazı kabul edilmeyecektir. Sayılan belgeler dışındaki belgelere dayanarak itfa itirazında bulunulamaz. Borçlu, borcun ödenmiş olduğunu icra hukuk mahkemesinde ispatlayamadığı için itirazı reddedilirse tamamen çaresiz değildir. Bu durumda her ne kadar ilama konu alacak malvarlığından haczedilecek ise de İcra ve İflas Kanunu’nun 33’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında işaret edildiği üzere istirdat davası açma hakkı saklıdır. İstirdat davası, aslında borçlu olmadığı bir parayı icra takibi nedeniyle haciz tehdidi altında ödemek durumunda kalmış kişilerin açabileceği bir davadır. Bu dava, esas uyuşmazlığa bakma konusunda hangi mahkeme görevli ise o mahkemede açılır. Örneğin; ödenen borç ticari bir işten kaynaklanıyorsa asliye ticaret mahkemesi, tüketici işleminden kaynaklanıyorsa tüketici mahkemesi, iş akdinden kaynaklanıyorsa iş mahkemesi görevlidir. Yetkili mahkeme ise icra takibini yürüten icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesi ya da davalının yerleşim yeri mahkemesidir. İstirdat davası, kişinin borçlu olmadığı parayı ödediği tarihten itibaren 1 yıllık zamanaşımına tabidir.

İcra takibine koyulan ilam henüz kesinleşmemiş bir karara ait olup sonradan kanun yolunda kaldırılır ya da bozulursa, ilamlı icra takibi hangi aşamada ise o aşamada durur. Kaldırma ya da bozma kararından sonra dosyanın gönderildiği mahkemece ya da bizzat kanun yolu mahkemesince borçlunun aslında borçlu olmadığı saptanırsa ve bu karar kesinleşirse, İcra ve İflas Kanunu’nun 40’ıncı maddesinin ikinci fıkrası uyarınca yeni bir hüküm gerekmeksizin icra eski hâle iade olunur. Borçlunun kesinleşen hükümle birlikte icra dairesine başvurması üzerine, tahsil edilip dosyada mevcut bulunan miktar borçluya geri verilir ve alacaklıya ödenmiş olan meblağ ise alacaklı tarafından ödenmezse bu kez alacaklının malvarlığı haczedilerek borçluya ödenir. Bu aşamada icranın iadesi müessesesi öngörülmüş olmasına karşın sırf karşı tarafa dava ve icra takibi masraflarını yükletmek üzere istirdat davası açılmasında hukuki yarar olmadığı kabul görmektedir. İlamlı icra takibinin borçlusu olan kişinin borçlu olmadığının kanun yolunda kesin olarak saptanması üzerine icranın eski hâle iadesi gerekir. Bu kişinin icra emri kendisine tebliğ edilmeden önce ödeme yapmasına karşın takibin kesinleşmesi nedeniyle malvarlığı haczedilmiş ise, icranın eski hâle iadesinden ayrı ve bağımsız olarak, sebepsiz zenginleşme hükümlerine dayanarak önceden ödediği meblağın iadesini istemesi mümkündür. Türk Borçlar Kanunu’nun 82’nci maddesinin birinci fıkrasına göre sebepsiz zenginleşme davası geri isteme hakkının öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıllık, her hâlde zenginleşme tarihinden itibaren 10 yıllık zamanaşımına tabidir.

KAYNAKLAR & BİLGİLER:

  1. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 19.12.2016 tarihli E:2016/19110 K:2016/17163 sayılı kararına göre “İİK’nun 38. maddesinde, ilam mahiyetini haiz belgeler ‘Mahkeme huzurunda yapılan sulhler, kabuller ve para borç ikrarına havi resen tanzim edilen noter senetleri ve temyiz kefaletnameleri ile icra dairesindeki kefaletler’ olarak sayılmış olup bu düzenlemede mahkeme ara kararları ve kısa kararlarının ilam niteliğinde olduğu belirtilmemiştir. Ayrıca ara kararları İİK’nun 68. maddesindeki belgelerden olduğundan ve kararın bütününü ihtiva ettiğinden genel haciz yolu ile takibe konulması mümkün ise de, ilamların icrası yolu ile takibe konulamaz. Mahkemece takip tarihindeki durum ve dayanak belge nazara alınarak, ara karara dayalı olarak ilamların icrası yolu ile takip başlatılmayacağı ve icra emri gönderilemeyeceği yönündeki borçlu şikayetinin kabulü ile, icra emrinin iptaline karar verilmesi yerine, yazılı gerekçeyle reddi yönünde hüküm kurulması isabetsizdir”. Benzer şekilde, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 18.02.2019 tarihli E:2018/5604 K:2019/2342 sayılı kararına göre “davanın sonunda verilen ve tefhim edilen kısa karar gerekçeli kararla bütünlük arz edeceğinden müstakilen ilamsız takip yolu ile veya ilamların icrası yolu ile müstakilen infaz edilemez. Bu durumda Mahkemece takip tarihindeki durum ve dayanak belge nazara alınarak, ara karara dayalı olarak ilamların icrası yolu ile takip başlatılmayacağı ve icra emri gönderilemeyeceği yönündeki borçlu şikayetinin kabulü ile, icra emrinin iptaline karar verilmesi yerine, yazılı gerekçeyle reddi yönünde hüküm kurulması isabetsizdir”.
  2. Baki Kuru, Burak Aydın; İcra ve İflas Hukuku Ders Kitabı, Yetkin, Beşinci Baskı, Ankara, 2021, s. 20.
  3. A.g.e.
  4. Hukukumuzda mahkeme kararı olmadan icra takibi başlatılması da olanaklıdır ancak bu yazı yalnızca ilamlı icra takiplerini konu almaktadır.
  5. Kimi ilamlar yasa gereği kesinleşmeden icraya takibine konu edilemez. İstisnai nitelikteki bu tür ilamlara taşınmazın aynına ilişkin ilamlar, kişiler hukuku ve aile hukukuna ilişkin ilamlar, menfi tespit davalarındaki ilamlar ve hizmet tespiti davalarındaki ilamlar örnek verilebilir.
  6. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 29.09.2016 tarihli E:2016/15742 K:2016/12717 sayılı kararına göre “hakim tarafından elektronik ortamda imzalanıp, onaylanan ve UYAP avukat portalından editör programı ile yazdırılmış ilamın takibe konulmasında Yasa’ya uymayan bir yön bulunmadığından, Mahkemece bu yöndeki şikayetin reddi ile diğer şikayet nedeni incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir”.
  7. Yargıtay 8. Hukuk Dairesi’nin 08.03.2017 tarihli E:2017/1771 K:2017/3135 sayılı kararına göre “dayanak ilamdaki alacak, yargılama gideri, ilam vekalet ücreti ve faizlerinin tahsili amacıyla toplam 17.703.97 TL üzerinden icra takibinin 29.01.2014 tarihinde başlatıldığı, icra emrinin borçlu vekiline 12.02.2014 tarihinde yapıldığı, 27.01.2014 tarihinde 17.640,00 TL ödemenin alacaklının adı, ilamın esas ve karar numarası belirtilerek, açıklamaları da yapılarak alacaklıya havale edildiği anlaşılmaktadır. Dosya kapsamında bu ödemeden takipten önce alacaklı veya vekilinin haberdar edildiği ispatlanamadığından alacaklı tarafından takip başlatılmasında bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Bu durumda borçlunun takip masrafları, icra vekalet ücretinden ve faizden sorumlu olduğunun kabulü gerekir”.
  8. Yargıtay 6. Hukuk Dairesi’nin 10.03.2022 tarihli E:2022/895 K:2022/1288 sayılı kararına göre “banka hesap numarasına yapılan ödemeden takipten sonra alacaklının yada vekilinin haberdar edildiği ispatlanamadığından ve alacaklının her gün ve saatte banka hesabını denetlemesi hayatın olağan akışı içinde mümkün bulunmadığından dolayı bu ödemenin kısmi ödeme olduğunun kabulü gerekir. O halde, mahkemece takip günü yapılan ödemenin takipten önce yapılan ödeme olarak kabul edilemeyeceği ve alacaklının takipte haklı olduğu gözetilerek, takip tarihi itibarıyla tespit edilen toplam borç üzerinden borçlunun icra vekalet ücreti ve takip masraflarından sorumlu olacağı kabul edilerek buna göre bir karar verilmesi gerekirken, ödeme emrinin tebliğinden önce ödeme yapıldığı kabul edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmekle Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma istemi kabul edilerek mahkeme kararının kanun yararına bozulması gerekmiştir”. Öte yandan, kararda iki adet karşı oy yazısının bulunduğunu da not etmek gerekir
  9. Baki Kuru, Burak Aydın; a.g.e., s. 314.

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

- YASAL UYARI -

yasal-uyari

MCT Hukuk Bürosu, sitede yer alan tüm bilgilerin, zaman içerisinde gelişim ve değişim gösterecek olan güncel hukuk sistemimize uyarlanacağına dair hiçbir garanti vermemektedir. Hukuki makalelerde yer alan bilgilerin dayandığı kanun hükümleri ve yargısal uygulamalar zaman içerisinde değişiklik göstermesi ihtimal dahilinde ve kaçınılmaz olup, ihtiyaç halinde yapılabilecek en doğru davranış, avukatınız ile birebir görüşmek ve destek almaktır. Bu anlamda tarafımızca hiçbir hukuki mesuliyet kabul edilmemektedir. Sitemizde yer alan bilgiler, mesleki dayanışma kapsamında meslektaşlar tarafından kullanılabilir. Ancak bu sitedeki yayınların haber sitesi vb. internet sitelerinde kullanılabilmesi için yayının alınmış olduğu kaynak açıkça gösterilmeli veya bu internet sitesine link verilmek suretiyle (backlink) kaynağa atıf yapılmalıdır; bu şartların sağlanmış olması halinde ayrıca MCT Hukuk Bürosu yetkililerinden izin alınmış olması gerekmemektedir.

KİTABIMIZ YAYINDA

OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKU