Evlilik Birliğinin Temelden Sarsılması

EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELDEN SARSILMASI NEDİR?

Evlilik birliğinin temelden sarsılması hususu mevzuatımızda Medeni Kanun’un 166.maddesinde düzenlenmiştir. Madde 166- Evlilik birliği, ortak hayatı sürdürmeleri kendilerinden beklenmeyecek derecede temelinden sarsılmış olursa, eşlerden her biri boşanma davası açabilir.

Evlilik birliğinin temelden sarsılmasına sebep olacak olayları önceden belirleme olağanı yoktur. Önceden belirlenebilir olaylar ancak Yargıtay uygulamalarında süreklilik kazanan olaylar olarak ifade edilebilir.

1-) HANGİ HALLER EVLİLİK BİRLİĞİNİN TEMELDEN SARSILMASI OLARAK KABUL EDİLEBİLİR?

Kural olarak, mahkemece boşanma kararı verilebilmesi için davacı tarafın kusursuz veya davalı taraftan daha az kusurlu olmalıdır. Aksi takdirde, karşı tarafın itirazıyla davacı adına olumsuz sonuçlanması muhtemeldir. Bu noktada kusurun ne anlama geldiğine değinmek yerinde olacaktır. Örnek olarak; hakaret, fiziksel alay, fiziksel şiddet, psikolojik şiddet, alkol uyuşturu vs. bağımlılığı, üzerinde baskı kurma, aileye karşı ilgisizlik, tarafların ailesinin evliliğe olumsuz müdahaleleri, cinsel hayatın dillendirilmesi gibi davranışlar karşımıza çıkmaktadır.

Örenğin; 6. Ankara Batı 3. Aile Mahkemesinin 11.02.2014 tarihli ve 2013/788 E., 2014/61 K. sayılı kararı ile; “…boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin fiziksel şiddet uyguladığı ve birlik görevlerini ihmal ettiği, bunun karşılığında kadın eşin de hakaret ettiği ayrıca sık sık müşterek evi ve çocukları terk etmesi şeklinde gerçekleştirdikleri kusurlu davranışları sonucunda; erkek eşin ağır, kadın eşin ise az kusurlu olduğu belirtilerek her iki boşanma davasının da kabulü…” şeklinde hükmedilmiştir.

2-) BU KAPSAMDA DEĞERLENDİRME YAPILABİLMESİ İÇİN HANGİ UNSURLARA İHTİYAÇ VARDIR?

Kural olarak evlilik birliğinin temelden sarsılması nispi boşanma sebebi kapsamına girdiği için bu iki unsurun sağlanması koşuldur. Bunlar temelden sarsılma ve ortak yaşamın katlanılamaz bir hale gelmesidir.

Yargıtay Kararı – HGK., E. 2017/2709 K. 2020/987 T. 2.12.2020

…”Genel boşanma sebeplerini düzenleyen ve yukarıya alınan madde hükmü, somutlaştırılmamış veya ayrıntıları ile belirtilmemiş olması nedeniyle evlilik birliğinin sarsılıp sarsılmadığı noktasında hâkime çok geniş takdir hakkı tanımıştır. Bu bağlamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması nedeniyle boşanma davası açan davacının, davasının kabul edilerek, boşanma kararı elde edebilmesi için iki koşulun gerçekleştiğini kanıtlamış olması gerekir. Bunlardan ilkinde davacı; kendisinden, evlilik birliğinin devamı için gereken “ortak hayatın sürdürülmesi” olgusunun artık beklenmeyecek derecede birliğin temelinden sarsıldığını, ikinci olarak “temelden sarsılmanın” karşı tarafın kusurlu davranışları sonucu gerçekleştiğini ispatlamak zorundadır…”

Birliğin sarsılmasının her koşulda yeterli kabul edilmeyeceği düşüncesi oldukça önemlidir. Yani olay bazında yapılan bir hareket birliği sarsıyormuş gibi algılansa da tek başına yeterli değildir. Bunun yanında, ortak yaşamın çekilmez bir noktaya ulaşıldığının açıkça ispatlanması gerekir.

Tam kusurlu tarafın dava açması konusunda Yargıtay yaklaşımında olumlu bir bakış açısına sahip değildir. Bir kararında “Tam kusurlu eşin ise, dava hakkı yoktur.” (Y2HD, 02/04/2014, E. 2013/24527, K. 2014/7694) ifadesine yer vermiştir. Bu düşüncenin temeli kendi kusuruna dayanarak hak elde edilemeyeceğine dayanır.

Ayrıca, davalı tarafa isnat edilebilen herhangi bir kusur söz konusu değilse sarsılma gerekçesiyle açılan dava reddedilmelidir. Bu husus bir kararda “ Davalı eşe atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir.” şeklinde ifade edilmektedir.(YHGK, 12.04.1995, 147-374). Ve önemle belirtilmelidir ki, düşük miktarda da olsa davalının kusuru mevcut olmalıdır.

(Bir ayrıntı olarak, davalı taraf akıl hastası kişi ise kusurunun mevcut olamayacağı dikkate alınarak dava reddedilmelidir.)

Davada davacının kusuru davalıya göre daha ağır seviyedeyse davalı açılan davaya itiraz hakkına sahiptir. Ancak itirazın hakkın kötüye kullanılması niteliğine haiz olmaması şarttır.

3-) İTİRAZ HAKKININ NİTELİĞİ

a-) İTİRAZ HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMASI NİTELİĞİNDEKİ FİİLLER

İtirazın hakkın kötüye kullanılması olarak nitelendirildiği davranışlar;

  • Eşiyle birlikte olmayı istemediğini belirtmekle beraber birlikte yaşamaktan kaçınan davalı tarafın boşanmaya razı olmaması,
  • Davacı tarafa ilişkin sorumlu olduğu evlilik birliğinin gerektirdiği görevleri yerine getirmemek,
  • Ağır kusura sahip eşe tepki göstermek haricindeki hakaret fiili bir kere veya sürekli olması fark etmeksizin kusur olarak kabul edilmektedir.
  • Davalının davacı tarafa yönelik hakaret ve küçültme niteliği yaşıyan mesajlar, iletiler göndermesi,
  • Davacı tarafa yönelik sürekli bir şekilde onu sevmediğine ilişkin ifadeler,
  • Davalının davacı tarafın anne ve babasını eve sokmadığı/almadığı durumlar,
  • Davacı taraf ile olan cinsel hayatını dışarıda dillendirmek,
  • Davalı tarafın evlilik çatısı altında temizlik kurallarına riayet etmemesi hususları yine hakkın kötüye kullanılması kapsamına dâhildir.

b-) İTİRAZ HAKKININ KÖTÜYE KULLANILMASI NİTELİĞİNDE OLMAYAN FİİLLER

İtirazın hakkın kötüye kullanılması kapsamında değerlendirilmeyen fiiller;

  • Evliliğini kurtarmaya yönelik itiraz (Y2HD, 16/06/2007, 14652-10409)
  • Hakkı olmasına rağmen dava açmayan tarafın itirazı, (Y2HD, 15.04.2002, 4726-5282)
  • Davranışlarında çelişki barındırmayan kişinin itirazı (Y2HD, 20/09/2004, 9272-10192)
  • Yabancı bir mahkemede boşanma davası açmasıyla beraber boşanma kararı almış kişinin itirazı, (Y2HD, 12/04/2002, 4136-5171)
  • Kayın hısımları tarafından fiziksel olarak şiddete maruz kalmasına rağmen dava açmayanın itirazı (Y2HD, 21/02/2007 14957-2432)

Önemle ifade edilmelidir ki, evlilik birliğinin sürdürülmesinde çocuklar ve davalı taraf açısından korunmaya haiz bir fayda artık söz konusu değilse boşanmaya karar verilmesi söz konusu olablir. İlgili husus bir yargıtay kararında “ az kusurlu davalı kadının boşanmaya karşı çıkmasında kendisi ve çocuk yönünde yararı bulunup, bir karşı çıkma hakkın kötüye kullanılması niteliğinde değildir.” şeklinde ifade edilmiştir.

4-) İLGİLİ YARGITAY KARARLARI

Yargıtay Kararı – 2. HD., E. 2014/385 K. 2014/11657 T. 27.5.2014

“…Mahkemece, taraflar eşit kusurlu kabul edilerek boşanmaya karar verilmiş ise de; yapılan soruşturma ve toplanan delillerden; kadının eşine hakaret ve tehdit etmesine karşılık; kocanın da davacı eşine birden fazla fiziksel şiddet uyguladığı ve bu eylemlerinden dolayı mahkumiyetine karar verildiği ve ayrıca eşine hakaretlerde bulunduğu anlaşılmaktadır. Tarafların gerçekleşen bu kusurlu davranışları dikkate alındığında evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve boşanmaya neden olan olaylarda davacı-karşı davalı (koca)’nın daha ağır kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Hal böyle iken, mahkemece taraflar eşit kusurlu kabul edilerek, bu hatalı kusur belirlemesi uyarınca davalı-karşı davacı (kadın)’ın maddi ve manevi tazminat (174/1-2) taleplerinin reddine karar verilmesi yanlış olmuştur.

Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA…” şeklindedir.

Yargıtay Kararı – 2. HD., E. 2014/11622 K. 2014/22159 T. 10.11.2014

“…Davalı (koca) tarafından, 1.3.2010 tarihinde açılan, evlilik birliğinin temelinden sarsılması hukuki sebebine (TMK md. 166/1) dayalı boşanma davası “davacı kocanın eşine fiziksel şiddet uyguladığı ve birlik görevlerini yerine getirmediği, davalı kadının ise boşanmaya sebep olabilecek bir kusurunun ispatlanamadığı” nedeniyle reddedilmiş ve bu karar 9.4.2012 tarihinde kesinleşerek taraflar arasında kesin hüküm halini almıştır. Toplanan delillerden tarafların kocanın reddedilen davasından sonra yeniden bir araya gelmedikleri gibi, taraflar arasında yeni bir olayın da meydana gelmediği anlaşılmaktadır. Kadının, kocanın açtığı boşanma davasına, evlilik birliğinin yeniden kurulabileceği ümidiyle karşı çıkması ondan kaynaklanan kusurlu davranışları affettiği veya hoşgörüyle karşıladığı şeklinde yorumlanamaz. Tüm bu hale göre, eşine fiziksel şiddet uygulayan ve birlik görevlerini yerine getirmeyen davalı kocadan kaynaklanan sebeplerle taraflar arasındaki ortak hayat temelinden sarsılmış olup birliğin devamı imkansız hale gelmiştir. Olayların akışı karşısında davacı (kadın) dava açmakta haklıdır. Bu şartlar altında eşleri birlikte yaşamaya zorlamanın artık kanunen mümkün görülmemesine göre, boşanmaya (TMK.md. 166/1) karar verilecek yerde, yetersiz gerekçe ile davanın reddi doğru bulunmamıştır.

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA…” şeklindedir.

Yargıtay Kararı – 2. HD., E. 2010/14554 K. 2011/15536 T. 12.10.2011

“…Toplanan delillerden evlilik birliğinin sarsılmasına neden olan olaylarda eşine birkaç defa fiziksel şiddet uygulayan, eşini istemeyen ve ilk eşini sevdiğini söyleyen davacı-davalı koca ile eşine sürekli ağır hakaretlerde bulunan, birlik görevlerini yerine getirmeyen, eşinin ilk evliliğinden çocuğuna kötü davranan davalı-davacı kadının da kusurlu olduğu anlaşılmaktadır. Gerçekleşen bu durum gözönüne alındığında; evlilik birliğinin temelinden sarsılması ve boşanmayı gerektiren olaylarda tarafların eşit kusurlu olduğunun kabulü gerekir. Bu nedenle mahkemece davalı-davacı kadının daha fazla kusurlu kabul edilmesi ve bu kusur belirlemesine bağlı olarak kadının yoksulluk nafakası isteminin reddine karar verilmesi isabetsiz olmuş; bozmayı gerektirmiştir…” şeklindedir.

Yargıtay Kararı – 2. HD., E. 2011/9111 K. 2012/6359 T. 19.3.2012

“…Türk Medeni Kanununun 166.maddesi hükmünü tamamen kusurlu eşin de dava açabileceği ve yararına boşanma hükmü elde edebileceği biçiminde yorumlamamak ve değerlendirmemek gerekmektedir. Çünkü böyle bir düşünce, kimsenin kendi eylemine ve tamamen kendi kusuruna dayanarak bir hak elde edemeyeceği yönündeki temel hukuk ilkesine aykırı düşer.Diğer taraftan gene böyle bir düşünce tek taraflı irade ile sistemimize aykırı bir boşanma olgusunu ortaya çıkarır. Boşanmayı elde etmek isteyen kişi karşı tarafın hiçbir eylem ve davranışı söz konusu olmadan, evlilik birliğini, devamı beklenmeyecek derecede temelinden sarsar, sonrada mademki birlik artık sarsılmış diyerekten boşanma doğrultusunda hüküm kurulmasını talep edebilir. Öyle ise Türk Medeni Kanununun 166.maddesine göre boşanmayı isteyebilmek için tamamen kusursuz ya da az kusurlu olmaya gerek olmayıp daha fazla kusurlu bulunan tarafın dahi dava hakkı bulunmakla beraber, boşanmaya karar verilebilmesi için davalının az da olsa kusurunun varlığı ve bunun belirlenmesi kaçınılmazdır. Az kusurlu eş boşanmaya karşı çıkarsa bu halin tespiti dahi tek başına boşanma kararı verilebilmesi için yeterli olamaz. Az kusurlu eşin karşı çıkması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olmalı, eş ve çocuklar için korunmaya değer bir yararın kalmadığı anlaşılmalıdır (TMK.md.166/2) .

Mevcut olaylara göre evlilik birliğinin, devamı eşlerden beklenmeyecek derecede, temelinden sarsıldığı kuşkusuzdur. Ne var ki bu sonuca ulaşılması tamamen davacının tutum ve davranışlarından kaynaklanmış olup, davalıya atfı mümkün hiçbir kusur gerçekleşmemiştir. Bu durumda açıklanan nedenle isteğin reddi gerekirken yasa hükümlerinin yorumunda yanılgıya düşülerek boşanmaya karar verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

Temyiz edilen hükmün gösterilen sebeple BOZULMASINA,…” şeklindedir.

Yargıtay Kararı – 2. HD., E. 2011/18520 K. 2012/13891 T. 23.5.2012

“…Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi gereğince ağır kusurlu eş de boşanma davası açabilir. Bu halde boşanmaya karar verilebilmesi için davalının, açılan davaya itirazının hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olması ve evlilik birliğinin devamında davalı ve çocuklar bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamış bulunması gerekir. Davacı 1978 yılından bu yana bir başka kadınla fiilen evliymiş gibi yaşamaktadır. 6-7 yıldır da taraflar fiilen ayrıdırlar. Tarafların ortak çocukları ergin ve hepsi de evlenmiş durumdadır. Davalının ilk davanın reddinden sonra kocasına sokak ortasında sarf ettiği sözler, evlilik birliğini bütünüyle yıkıcı etkiye sahiptir. Gerçekleşen bu fiili duruma göre davalının davaya karşı koyması hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, evlilik birliğinin devamında davalı bakımından korunmaya değer bir yarar kalmamış, Türk Medeni Kanununun 166/2. maddesi koşulları oluşmuştur. Bu itibarla boşanmaya (TMK m. 166/2) karar verilmesi gerekirken, davanın yetersiz gerekçe ile reddedilmiş olması usul ve yasaya aykırıdır

Temyiz edilen hükmün yukarıda gösterilen sebeple BOZULMASINA…” şeklindedir.

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

- YASAL UYARI -

yasal-uyari

MCT Hukuk Bürosu, sitede yer alan tüm bilgilerin, zaman içerisinde gelişim ve değişim gösterecek olan güncel hukuk sistemimize uyarlanacağına dair hiçbir garanti vermemektedir. Hukuki makalelerde yer alan bilgilerin dayandığı kanun hükümleri ve yargısal uygulamalar zaman içerisinde değişiklik göstermesi ihtimal dahilinde ve kaçınılmaz olup, ihtiyaç halinde yapılabilecek en doğru davranış, avukatınız ile birebir görüşmek ve destek almaktır. Bu anlamda tarafımızca hiçbir hukuki mesuliyet kabul edilmemektedir. Sitemizde yer alan bilgiler, mesleki dayanışma kapsamında meslektaşlar tarafından kullanılabilir. Ancak bu sitedeki yayınların haber sitesi vb. internet sitelerinde kullanılabilmesi için yayının alınmış olduğu kaynak açıkça gösterilmeli veya bu internet sitesine link verilmek suretiyle (backlink) kaynağa atıf yapılmalıdır; bu şartların sağlanmış olması halinde ayrıca MCT Hukuk Bürosu yetkililerinden izin alınmış olması gerekmemektedir.

KİTABIMIZ YAYINDA

OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKU