Haksız Koruma Tedbirleri (gözaltı, tutuklama vb.) Nedeniyle Tazminat Davaları

Koruma Tedbirlerinden Ne Anlamalıyız?

Ceza muhakemesinin “maddi gerçeğe ulaşmak” olarak özetlenebilecek amacına ulaşabilmesi için, soruşturma ve kovuşturma mercilerinin şüpheli/sanığın hazır bulundurulmasına, delillerin toplanmasına ve korunmasına, yargılama sonucunda verilecek hükmün infaz edilebilmesine dönük olarak bazı tedbirlere başvurabilmesine imkan tanınmıştır. Örneğin, şüphelinin yakalanması, delil karartma tehlikesinin bulunduğu hallerde kuvvetli suç şüphesi altında bulunan kişinin tutuklanması, bir yerde bulunduğu hususunda makul şüphe bulunan suç eşyasının aranması ve buna el konulması, başka türlü delil elde etme olanağı bulunmayan ve kuvvetli şüphe sebeplerinin bulunduğu hallerde şüphelinin iletişiminin denetlenmesi, ceza muhakemesinin amacına ulaşabilmesi adına müracaat edilen tedbirlerden bazılarıdır. 1

Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat ödenmesine dair düzenlemelerin esas dayanağını hukuk devleti ilkesi oluşturmaktadır. Hukuk devleti; yönetilenlere hukuki güvenlik sağlayan, insan haklarına saygılı olan, bütün işlem ve eylemlerinde hukuku önceleyen, hukuka aykırı işlem ve eylem yapıldığında zarara uğrayan kişilerin tüm zararlarının tazmin edildiği devlettir.2 Konunun öneminden ötürü Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesinde ve Anayasamızın 19. maddesinde özgürlük ve güvenlik hakkına yönelik güvenceler ve bu hakka müdahaleye ilişkin genel esaslar belirlendikten sonra belirtilen esaslar dışında bir işleme tabi tutulan kişilerin uğradıkları zararın, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre Devletçe ödeneceği ifade edilmiştir. Anayasal düzeyde güvence sağlanan bu konuya ilişkin detaylı düzenlemeye ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141 ila 144. maddelerinde yer verilmiştir.

Hangi Hallerde Devlet’in Tazminat Sorumluluğu Doğar?

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141. maddesinde Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat isteminin hangi hallere münhasır olduğu belirtilmiştir. Buna göre;

“Tazminat istemi

Madde 141 – (1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
k) (Ek: 11/4/2013-6459/17 md.) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.”

Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 141/1. maddesi tazminat ödenmesini kabul ettiği tedbir işlemlerini yakalama, tutuklama, arama, el koyma, kanuni gözaltı süresi içinde hakim önüne çıkarılmama, yakalama veya tutuklama işlemine karşı kanunda öngörülen başvuru imkanlarından yararlandırılmama olarak sınırlamıştır. CMK’nın 141/1 maddesinde  11 bent halinde sayılan haller tahdidi bir biçimde sayıldığından genişletilmesi mümkün değildir.  Fıkradaki açık düzenlemelerden de anlaşılacağı üzere, adli kontrol, telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi, gizli soruşturmacı ve teknik araçlarla izleme gibi koruma tedbirleri için tazminat ödenmesi kabul edilmemiştir. Fakat Yargıtay 12. CD 16.02.2015 tarihli, E:2014/13444 K:2015/2705 sayılı kararında belirtildiği üzere uzun süren adli kontrol tedbiri açısından tazminata hükmedilmesi gerektiği yönünde karar vermiştir.3

Öte yandan 2014 yılında CMK’nın 141. maddesine eklenen 3. fıkra ile “Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle” Devlet aleyhine tazminat davası açabilme imkanı getirilmiş, bu suretle 1. fıkradaki kapsam genişletilmiştir. Devlet bu fıkra gereğince ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.

Başvuru ve Yargılama Usulü

                Tazminat istemi ayrı bir dilekçe ile açılacak ayrı bir davada karara bağlanır. Bu davanın zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesinde görülmesi gerekir.  Eğer zarara uğrayanın oturduğu yer ağır ceza mahkemesi tazminat konusu işlemle ilişkili ise, örneğin tazminata konu tutuklu yargılama o yer ağır ceza mahkemesinde yapıldı ise aynı yerde başka ağır ceza mahkemesinin olup olmadığına bakılır.  Var ise diğer ağır ceza mahkemesi, yok ise en yakın yer ağır ceza mahkemesi davayı karara bağlar. Burada bahsedilen en yakın yer ağır ceza mahkemesinin hangi mahkeme olduğu Hakimler ve Savcılar Kurulu’nca belirlenmiş olup bu adresinden öğrenilebilir.

                Yabancı uyruklu şahıslar açısından koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası açabilmeleri mütekabiliyet şartına bağlı değildir.

                Davanın görülebilmesi için süresi içinde açılmış olması gerekir. Burada belirtilen süre hak düşürücü bir süredir. Davanın açılması için CMK’da öngörülen süre üç aydır. Üç aylık süre karar veya hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine yani tazminat davasının davacısına tebliğ edilmesi ile başlar. Fakat karar veya hükümlerin kesinleştiği ilgilisine tebliğ edilmemiş olsa bile davanın, hükmün veya kararın kesinleşmesinin ardından bir yıl içinde açılması gerekir. Bu hüküm yeterince açık görülmediğinden somutlaştırmakta fayda bulunmaktadır.  Örneğin hakkında gözaltına alma/tutuklama koruma tedbiri uygulanan şüpheli hakkındaki soruşturma, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ile neticelenmiş ya da kovuşturmaya dönüşmüş ve beraat kararı ile neticelenmiş olabilir. Eğer bu kararlar, öngörülen itiraz/kanun yolları da tüketilerek ya da itiraz olmaksızın kesinleşmiş ve karar ya da hükmün kesinleştiği ilgilisine tebliğ edilmiş ise süre bu tarihten itibaren üç aydır. Bu noktada üç aylık süreyi başlatan husus takipsizlik ya da beraat kararının tefhim ya da tebliğ edilmiş olması değil, bu kararların hukuken kesinleştiğinin tebliğ edilmiş olmasıdır. Ayrıca üç aylık sürenin başlayabilmesi için tazminat istemeye hakkı olan kimseye yapılan tebligatta bu hakkının CMK 141/2 ve 232/6. maddeleri gereğince hatırlatılmış olması gerekir. Bu şerhi içermeyen kararlar bakımından üç aylık süre işlemeye başlamaz. Karar ya da hükmün kesinleştiği hususunun tebliğ edilmediği durumda ise her halükarda kesinleşme tarihini takip eden bir yıl içinde davanın açılmış olması gerekir. Bir yıllık sürenin başlangıç tarihi, tazminata dayanak olan işlemin yapıldığı ceza muhakemesi işlemi sonunda verilen karar veya hükümlerin kesinleştiği tarihtir. Ancak esas olan tazminat istemeye hakkı olan kişinin bunlardan haberdar olmasıdır. Yukarıda bahsedilen sürelerin işlemeye başladığını kabul etmek için kanımızca CMK m.141/2,231/3 ve 232/6 uyarınca yapılması gereken “tazminat istemeye hakkı olduğuna işlişkin” bildirimin yapılmış olması gerekir. Bu bildirimin yapılmadığı hallerde süre işlemeye başlamış sayılmamalıdır 4

                CMK 141. maddesinin incelenmesinden bir kısım tazminat nedenleri hakkında karar verilebilmesi için, asıl davanın esasına dair kararın beklenilmesine gerek olmadığı anlaşılmaktadır. Örnek olarak gözaltı süresi yasada net olarak belirtilmiş olup, süresi içinde hakim önüne çıkarılıp çıkarılmadığının saptanması açısından davanın esasının karara bağlanmasını beklemeye gerek bulunmamaktadır. Yine maddenin 1. fıkrasının  c, d, g, h ve i bentlerindeki durumlar için de tazminat istemi konusunda karar verebilmek için asıl davadaki hükmün kesinleşmesini beklemeye gerek bulunmamaktadır. Zira bu talepler asıl davanın sonucuna bağlı ya da asıl davanın sonucunu etkileyici talepler değildir. 5

                Tazminat dava dilekçesine, maddi ya da manevi olarak zarara sebep olan işlem ile meydana gelen zararın nitelik ve niceliği de yazılmalı, bunlara ilişkin belgeler de eklenmelidir. Husumet Devleti temsilen Maliye Hazinesi’ne yöneltilmelidir.  Mahkeme, dosyayı inceledikten sonra yeterliliğini belirlediği dilekçe ve eki belgelerin bir örneğini davalı Devlet Hazinesinin kendi yargı çevresindeki temsilcisine tebliğ ederek, varsa beyan ve itirazlarını onbeş gün içinde yazılı olarak bildirmesini ister. İstemin ve ispat belgelerinin değerlendirilmesinde ve tazminat hukukunun genel prensiplerine göre verilecek tazminat miktarının saptanmasında mahkeme gerekli gördüğü her türlü araştırmayı yapmaya veya hâkimlerinden birine yaptırmaya yetkilidir (CMK 142/5,6)

Tazminat Miktarının Belirlenmesi

                Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davası CMK’da düzenlenmiş olsa da ceza ve hukuk davalarındaki usul kurallarını karma biçimde bünyesinde barındıran özel bir dava türüdür. 6 Bu davada salt ceza muhakemesi hukuku veya salt tazminat hukuku mantığı ile yargılama yapmak tatmin edici adil bir çözümden uzaklaştırabilir. 7 Bu nedenle CMK’da hüküm bulunmayan hallerde HMK kıyasen uygulanacaktır. Taleple bağlılık kuralından dolayı Mahkeme’nin istemden daha fazla tazminata hükmetmesi, talep edilmeyen hususlarda re’sen karar vermesi, örneğin sadece tutuklulukta geçen süreler için tazminat talep edildi ise gözaltında geçen süreler için de tazminata hükmetmesi, talep olmadığı halde faize hükmetmesi gibi durumlar mümkün değildir. Uğranılan zararın niteliği maddi veya manevi olsa da nicelik olarak rakamsal ifadesi yani dava değeri muhakkak belirtilmedir. 8 Maddi tazminat için fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak, sonradan ıslah edilmek üzere baştan belirsiz talepli dava açılabilir ise de manevi tazminatın bölünmezliği ilkesi gereğince manevi tazminat baştan bütünüyle talep edilmelidir.

                CMK 142/6’da belirtildiği üzere tazminat miktarı tazminat hukukunun genel prensiplerine göre belirlenecektir. Koruma tedbirinin uygulanması ile arasında uygun illiyet bağı bulunan tüm zararların tazmini istenebilir. Ödenecek maddi zarar, gerçek zararın karşılığı olup, delillerle kanıtlanması ve gerektiğinde bilirkişi aracılığıyla tespit ettirilmesi gerekir. Varsayımsal, muhtemel, soyut talepler maddi zarar kapsamında ödenmez. 9.Tazminat, kişi hakkında koruma tedbiri uygulanmadan önce uğraştığı mesleğe göre, gerçek net ücreti ve eğer serbest çalışıyor ise gerçek net geliri dikkate alınarak hesaplanır.

                Maddi tazminat ile davacının malvarlığında meydana gelen somut bir azalma ya da kazanç kaybı, ödediği avukatlık ücreti gibi masrafların karşılanması amaçlanırken, manevi tazminat kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden mahrum kalması nedeniyle duyduğu elem, keder, ızdırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amacına yöneliktir. 10 Maddi zarar, daha çok yakalama, gözaltı, tutuklama ve el koyma hallerinde söz konusu olmaktadır. Bu hallerde maddi zarar çoğunlukla koruma tedbiri süresince tedbirin uygulandığı kişinin çalışamamasından veya eşya ya da malvarlığı değerleri üzerinde tasarrufta bulunulamamasından dolayı oluşan gelir kaybıdır. Çalışanların aylık maddi zararı, ücret bordrosu, vergi kaydı, gelir vergisi beyannamesi gibi resmi bir belgeyle ispatlanamaması veya aylık net asgari ücret miktarından düşük olması halinde, davacının vasıfsız bir işçi gibi değerlendirilerek tutuklu kaldığı dönemde geçerli olan net asgari ücret üzerinden kesinti yapmadan hesaplanacak miktarın maddi zarar olarak ödenmesine karar verilmesi gerekir. 11

                Manevi zararın hesaplanması ise koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarının en zorlu konularından birisidir. Maddi tazminatın belirlenmesinde elde somut bazı doneler bulunmakta iken manevi zarar açısından bu imkan çoğu zaman mevcut değildir. Bu noktada Yargıtay’ın belirlediği bazı kriterler belirleyici olmaktadır. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 15.10.2018 tarihli E:2018/3891 K:2018/9642 sayılı kararına göre “manevi tazminat miktarı belirlenirken objektif bir ölçü olmamakla birlikte, hükmedilecek manevi tazminat miktarının davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, gözaltına alınmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre, tutuklama tarihinden itibaren faize hükmedilmesi suretiyle tazminat davasının kesinleştiği tarihe kadar davacının elde edeceği parasal değer ve benzeri hususlar da gözetilmek suretiyle, hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, hak ve nesafet kurallarına uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekir”. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun haksız tutukluluktan kaynaklı hükmedilen manevi tazminat miktarını eksik bulduğunda dair bir karar özeti şu şekildedir. “Manevi zararın tümüyle giderilmesi imkânsız ise de belirlenecek manevi tazminat kişinin acı ve ızdıraplarının dindirilmesinde, sıkıntılarının azaltılmasında etken olacaktır. Bu nedenle manevi tazminata hükmedilirken kişinin ceza infaz kurumunda kaldığı süre, sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, atılı suçun niteliği, tutuklamanın şahıs üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler dikkate alınarak, adalet ve hakkaniyet ilkeleriyle bağdaşır bir miktar olmasına özen gösterilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
1990 doğumlu, bekâr, lise mezunu olan, tutuklandığı tarihte inşaatlarda dekorasyon işinde çalışan ve silahlı terör örgütü üyesi olma suçundan toplam 277 gün gözaltı ve tutuklulukta kaldıktan sonra bu suçtan beraat eden davacının sosyal ve ekonomik durumu, toplumsal konumu, davacıya atılı suçun niteliği, ceza infaz kurumunda kaldığı sürenin uzunluğu, tutuklamanın üzerinde bıraktığı olumsuz etkiler göz önüne alındığında, davacı lehine hükmolunan 3.000 TL manevi tazminatın makul olmayıp eksik olduğu sonucuna ulaşılmıştır.”
12 Anayasa Mahkemesi’ne göre ise bir kimse özgürlüğünden kısa bir süre dahi yoksun bırakılsa Ceza Muhakemesi Kanunu m. 141 kapsamında en az 5.000,00 Türk Lirası manevi tazminata hükmedilmesi gerekir. 13

                Mahkeme kararını duruşmalı olarak vermekte ise de çağrı kağıdına rağmen gelmeyen tarafların yokluğunda da karar verebilir.

                Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davasında çıkacak karara karşı istinaf kanun yolu öngörülmüştür. Başvuru süresi tarafların yüzüne karşı verilen kararlarda tefhim, yokluklarında verilen kararlarda ise tebliğden itibaren yedi gündür. Kanun yoluna davacı, davalı hazine temsilcisi veya Cumhuriyet savcısı başvurabilir. CMK’nın 262. maddesinin, kıyas yoluyla uygulanarak, davacının eşinin de davacı lehine istinaf yoluna başvurabileceğini kabul etmek gerekir. İnceleme ivedilikle ve öncelikle yapılır. Tazminat isteminin gerek mahkemece kabul edilerek hükme bağlanan gerekse reddedilen kısımları, HMK uyarınca, kanun yoluna ilişkin parasal sınırının altında kalması halinde, kesin olup, istinaf edilemez. İstinaf/temyiz kesinlik sınırı, hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarının toplamına göre belirlenir. 14

                Tazminata ilişkin mahkeme kararları, kesinleşmeden ve idari başvuru süreci tamamlanmadan icra takibine konulamaz. Kesinleşen mahkeme kararında hükmedilen tazminat ile vekâlet ücreti, davacı veya vekilinin davalı idareye yazılı şekilde bildireceği banka hesap numarasına, bu bildirimin yapıldığı tarihten itibaren otuz gün içinde ödenir. Bu süre içinde ödeme yapılmaması halinde, karar genel hükümler dairesinde infaz ve icra olunur.

KAYNAKLAR:
  1. caneryenidunya.medium.com
  2. TAŞTAN, Mehmet, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, s.15.
  3. “Ölçülülük ilkesi, genel bir ilke olup, adli kontrol tedbiri kapsamında yer alan yükümler açısından da geçerli olan bir ilkedir. davacı (sanık) hakkında uzun süre uygulanan adli kontrol tedbiri açısından tutuklama ile serbest bırakma arasında düşünülen ve serbest bırakmanın oluşturabileceği zararları gidermek için uygulanan adli kontrolün bir aşamadan sonra seyahat özgürlüğünün sınırlandırıldığı, bu sınırlama ile kişi özgürlüğünün kısıtlanması olan tutuklama ile arasında bir derece ve yoğunluk farkı olduğu, davacıya uygulanan tedbirin seyehat özgürlüğünü kısıtlama tedbirini aştığı ve davacıyı özgürlükten yoksun bıraktığı, oranlılık ilkesinin ihlal edildiği ve kanun ile belirlenen amacın dışına çıkıldığı, zira aşamalarda ilgili tedbire yönelik olarak adli kontrol kararının kaldırılmasına ilişkin itirazlarda bulunulmasına karşın, hakim veya mahkemece oranlılık ilkesi bağlamında adli kontrol tedbiri uygulamasına devam edilip edilemeyeceği adli kontrol tedbiri ile öngörülen yükümlülüklerden sonuç alınıp alınmadığı tedbirin değiştirilip değiştirilmeyeceği veya daha hafif bir tedbirin uygulanması yoluyla amaçlanan hedefin gerçekleşip gerçekleşmeyeceği veya geçici olarak adli kontrol tedbirinden muafiyet konusunda etkin (veya etkili) bir değerlendirmenin yapılamadığı ve uygulanan tedbirin ölçüsüz hale geldiğinin anlaşılması karşısında, davacı hakkında ilk kararın verildiği 15.04.2010 tarihinden sonra uygulanmaya devam edilen adli kontrol tedbiri nedeniyle davacı yararına (hak ve nasafet ilkelerine uygun) makul oranda maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle….bozulmasına”
  4. Centel, Nur / Zafer,Hamide, Ceza Muhakemesi Hukuku, Beta Yayınları, 15. bası, s.515
  5. Yargıtay 12. Ceza Dairesi’nin 11.09.2017 tarihli E:2015/13853 K:2017/6124 sayılı kararı
  6. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 14.02.2006 tarih ve 29/22 sayılı kararı
  7. Centel, Zafer, age. , s.510
  8. TAŞTAN,age. s.177,178
  9. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 10.11.2015 tarihli E:2014/123, K:2015/380 sayılı kararı
  10. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11.03.2021 tarihli  E:2017/18 , K:2021/100 sayılı kararı
  11. ÖZALP, Nabi , Uygulamada Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat, TBB Dergisi 2019, s.125,126 http://tbbdergisi.barobirlik.org.tr/m2019-145-1881
  12. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21.03.2019 tarihli  E:2017/638 , K:2019/233 sayılı kararı
  13. M.Ş.T., B. No: 2018/17073, 26.02.2020, § 39).
  14. Özalp, Nabi, age. , s. 149

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

- YASAL UYARI -

yasal-uyari

MCT Hukuk Bürosu, sitede yer alan tüm bilgilerin, zaman içerisinde gelişim ve değişim gösterecek olan güncel hukuk sistemimize uyarlanacağına dair hiçbir garanti vermemektedir. Hukuki makalelerde yer alan bilgilerin dayandığı kanun hükümleri ve yargısal uygulamalar zaman içerisinde değişiklik göstermesi ihtimal dahilinde ve kaçınılmaz olup, ihtiyaç halinde yapılabilecek en doğru davranış, avukatınız ile birebir görüşmek ve destek almaktır. Bu anlamda tarafımızca hiçbir hukuki mesuliyet kabul edilmemektedir. Sitemizde yer alan bilgiler, mesleki dayanışma kapsamında meslektaşlar tarafından kullanılabilir. Ancak bu sitedeki yayınların haber sitesi vb. internet sitelerinde kullanılabilmesi için yayının alınmış olduğu kaynak açıkça gösterilmeli veya bu internet sitesine link verilmek suretiyle (backlink) kaynağa atıf yapılmalıdır; bu şartların sağlanmış olması halinde ayrıca MCT Hukuk Bürosu yetkililerinden izin alınmış olması gerekmemektedir.

KİTABIMIZ YAYINDA

OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKU