Türkiye Cumhuriyeti Anayasası (Anayasa):
Madde 36-Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme):
Madde 6:
1- Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından, hakkaniyete uygun ve kamuya açık olarak makul bir süre içinde görülmesini isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir.
2- Bir suç ile itham edilen herkes, suçluluğu yasal olarak sabit oluncaya kadar masum sayılır.
3- Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara sahiptir:
4-
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e)Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak.
Yargının ortaya çıkışından bu yana var olan adil yargılanma ilkesi, milletlerarası geçerliliği olan bir metinde ve taraflar için bağlayıcı kurallar olarak bir sözleşme hükmü kimliğinde ifadesini Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde bulmuştur. (Yahya Zabunoğlu adil yargılanma hakkı ve idari yargı İzmir Barosu yargı reformu 2000 sempozyumu )
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesi ve 1982 Anayasası’nın 36. maddesinde ifadesini bulan adil yargılanma hakkı yargılamanın hakkaniyetine uygun, adil bir biçimde yerine getirilmesini amaçlar. (İnceoğlu)
Adil yargılanma hakkı, hukuk ve ceza davalarında ve hatta belli ölçülerde medeni hak ve vecibe niteliğinde olan idari iş ve işlemlerden doğan davalarda da yargılamaya ilişkin ilkeleri belirleyerek hukuk devletinin temel unsurunu oluşturmaktadır (İnceoğlu)
AİHS’nin 6. Maddesi pek çok hak ve ilkeyi bünyesinde barındıran genel bir maddedir. Sözleşmenin 6. maddesindeki adil yargılanmaya ilişkin hak ve ilkelerden bir kısmı açıkça maddede belirtilmiş bir kısmı ise AİHM tarafından genişletici yorum yöntemi ile madde metnine dâhil zımni unsurlar olarak belirlenmiş ve bu belirlenen ilkeler artık AİHM içtihadı haline gelmiştir. (Yılmaz Ali Efendioğlu: AİHS ve Anayasal açıdan adil yargılanma hakkı, Anayasa yargısı, sayı 10)
AİHS’nin 6. maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının temel unsurları şu şekilde sıralayabiliriz:
1- Kanuni, bağımsız ve tarafsız mahkemede dava açma hakkı
2- Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı
3- Makul süre içinde yargılanma hakkı
4- Aleni surette yargılanma hakkı
Kanunla kurulmuş, tarafsız ve bağımsız bir mahkeme önünde yargılanma hakkı; temel insan hakları içerisinde düzenlenen en önemli haklardandır. Taşıdığı önem itibariyle pek çok ülke anayasası, ulusal sözleşmeler ve ulusal yasalar tarafından güvence altına alınmıştır.
Bu hakkın önemli bir unsuru, yargılama yapan makamın mahkeme statüsüne sahip olması, yargıçlardan kurulu olması ve bu mahkemenin kanunla kurulmasıdır. Özellikle kanuni hâkim güvencesi; uyuşmazlığı ortaya çıkmasından önce kanunla kurulmuş ve yine yetkileri, görevleri ve uygulayacağı yargılama usulü kanunla belirlenmiş olan mahkemeleri ifade etmektedir. Bu sayede, baştaki siyasal iktidarın tercihlerinden etkilenebilecek ve keyfi uygulamalarda bulunabilecek mahkemelerin varlığının da önüne geçilmiş olunmaktadır. Herkes, yargılama usulü, görevi, yetkisi önceden belirlenmiş olan bağımsız ve tarafsız bir mahkeme önünde yargılanma hakkına sahiptir.
Mahkemelerin bağımsızlığının kökeninde ‘güçler ayrılığı’ ilkesi yatmaktadır. Yargı erki, yürütme ve yasama organının işlemlerinden bağımsız niteliktedir. Hukuk devletinin temel niteliklerinden biri de yargı mercilerinin, siyasi ve başka müdahalelerin etkisinden uzak bağımsız hareket edebilmeleridir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mahkemelerin tarafsızlığını ‘objektif’ ve ‘subjektif’ olmak üzere iki şekilde ele almaktadır. Objektif tarafsızlık, mahkemelerin kurumsal tarafsızlığı olup mahkemelerin kişi üzerinde bıraktığı izlenim, yani; hak arayanlara güven veren, tarafsız bir görünüme sahip olan yargılama dışı kurumların etki ve baskısı altından kalmayan mahkemelerin varlığını gerektirmektedir.
Subjektif tarafsızlık ise doğrudan doğruya hâkimlerin kişisel yapılarına bağlı olan tarafsızlıktır. Hâkimlerin, kişisel anlamda önyargılı olup olmamalarını etkileyebilecek her türlü durum subjektif tarafsızlığın kapsamı içerisinde incelenmektedir.
Hakkaniyete uygun yargılanma AİHS’nin 6. maddesinin güvence altına alındığı en önemli ilkelerden bir tanesidir. Hakkaniyete uygun yargılanma hakkı; özellikle ulusal mahkemelere başvurabilme ve ulaşabilme, bu mahkemeler önünde iddia ve savunmada bulunma hakkını, mahkemelerin usuli işlemlerinden haberdar olma ve bu işlemlere bizzat veya temsilcisi aracılığı ile katılma hakkını, kendisini bizzat veya bir avukatın yardımından faydalanarak savunabilme hakkını, davada ileri sürdüğü iddiaların ve delillerin karşı tarafın iddia ve delilleriyle eşit imkanlarda araştırılmasını ve eşit değerlendirmeye tabi tutulmasını isteme hakkını, mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunluluğu, hükmün aleni olarak tefhimi, ilk derece mahkemesinin kararına, daha üst derecedeki mahkemede itiraz edebilme ve bu mahkemede yeniden inceletme haklarını kapsamaktadır.
Makul sürede yargılanma hakkı, yine adil yargılama hakkının önemli unsurlarından biridir. Tüm hak arayanlar için geçerli olan bu ilkelerin amacı uyuşmazlığın taraflarını yargılanma işlemlerinin sürüncemede kalmasına karşı korumak uyuşmazlık konusu hakka bir an önce ulaşabilmelerini sağlamak ve tarafların, davanın nasıl sonuçlanacağı konusunda endişe ile yaşamalarını önlemektir. Makul sürede yargılanmanın sağlanmasında üç temel ölçütten hareket edilmektedir. Bunlar; dava konusun niteliği, yargılama sırasında tarafların tutumu ve ulusal yargılama makamlarının davranışlarının makul sürede yargılamayı etkileyip etkilemediğidir.
Adil ve hakkaniyete uygun bir yargılamanın sağlanmasında önemli unsurlarından bir tanesi de yargılamanın aleniliği ve kamuya açık yargılama yapılmasıdır. Tüm yargılama işlemleri için geçerli olan bu ilke mahkemenin yargısal işlemlerinin ilgili olmayan kişilerce dış görünümüdür.
Aleniyet ilkesi hakimlerin keyfi davranışlarının önlenmesi ve tarafsızlığın sağlanması, halk da genel hukuk bilincinin uyandırılması yargı sisteminde kontrolün tesis edilmesi davanın ve muhakeme faaliyetlerinin kamu tarafından denetlenmesinin mümkün kılınması bakımından önem taşımaktadır.
Duruşmaların açıklığı iki kapsamda ele alınıp incelenmektedir. Bunlardan birincisi; doğrudan katılmadır. Doğrudan katılma: herkesin duruşma salonlarına girebilmesini ve muhakeme faaliyetlerini izleyebilmelerini ifade etmektedir.
Diğer bir aleniyet türü olan dolayısıyla aleniyette ise çeşitli basın araçları: televizyon, gazete, radyo gibi araçlarla muhakeme işlemlerinin geniş halk kitlelerine duyurulmasıdır. Kural, yargılama faaliyetinde alenilik olmasına rağmen; bazı hallerde duruşmaların gizli yapılmasında hem kamunun hem de davaya katılanların yararları söz konusu olabilmektedir. Özellikle kamu düzeni, kamu yararı, genel ahlak, ulusal güvenlik, mahkeme salonlarının disiplini açısından ve küçüklerin çıkarlarının veya tarafların özel yaşamlarının korunmasının gerektirdiği hallerde aleniyetin kaldırılması mümkündür.