Yargıtay Kararları Işığında Aile Konutuna Eşin Açık Rızası Alınmadan İpotek Tesisi

Yargitay logo

Yargıtay 2. Hukuk Dairesi
11.06.2013 T. 2013/20240 E., 2014/4407 K. Sayılı Kararının
Mevzuat Ve Güncel Yargıtay İçtihatları Kapsamında İncelenmesi

 

KARARA KONU OLAN OLAYIN ÖZETİ

 

Dava, Davalı banka, konut üzerinde hak sahibi olan davalı kocaya taşınmaz üzerinde tapuda Aile konutu şerhi olmaması dolayısıyla ipotek tesis etmiş, aile konutu üzerinde  taşınmaz maliki olmayan davacı eş taşınmazın aile konutu olduğunu ipoteğin kaldırılmasını ve tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulmasının talep etmiştir. Bankanın konutla ilgili tasarrufuna dair hak kazanımına ilişkindir. Davacı taraf bu nedenle bankaya karşı uyuşmazlığa konu davayı açmıştır.  Yerel mahkeme ve Yargıtay tarafından dosya değerlendirilmiştir.

 

MERCİLERİN ÇÖZÜM TARZI

 

Gaziantep l. Aile Mahkemesi 11.06.2013 tarih Esas no:2012/562 Karar no:2013/445 ilamıyla Davanın kabulüne karar verilmiş, 1- Taşınmaza aile konutu şerhi koyulmasına karar vermiş, 2- bankanın iyi niyetinin korunmayacağından bahisle ipotek işlemin iptal etmiştir. Görülen dava 20 Temmuz 2016 yılından önceye ilişkindir. Bölge Adliye Mahkemeleri yani istinaf konun yolu henüz getirilmemiş olması dolayısıyla yerel mahkemenin kararı davalılar tarafından temyiz edilmiş, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 11.06.2013 T. 2013/20240 E., 2014/4407 K. sayılı ilamıyla;

 

1- Bankanın aile konutu şerhi konulması kararına yönelik temyiz itirazları yersiz olduğu değerlendirmesi ile ONANMASINA” şeklinde karar ile yerel mahkemenin taşınmaz üzerine Aile konutu şerhi konulmasına kararının doğru bulmuştur. Bu noktada davacının talebi noktasında lehine bir değerlendirme gibi gözükse de esas talebe yönelik esası etkilememektedir.

 

2- Davalı bankanın ipoteğin kaldırılması kararına yönelik temyizinin incelenmesi noktasında Davalı bankanın taşınmazın aile konutu olduğunu bilmediğini ileri sürdüğünü iyiniyetli olduğunu ifade ederek “ kanunun iyiniyete sonuç bağladığı durumlarda (TMK.md.3) asılolan iyiniyetin varlığıdır. Bu durumda tapu kütüğünde aile konutu şerhi bulunmadığı dikkate alındığında davalı bankanın kötüniyetli olduğunu kanıtlama yükü davacıya düşer. Davacı, davalı bankanın kötüniyetli olduğunu gösteren bir delil getirememiştir. O halde, davacının, ipoteğin tesisi tarihinden üç yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, aile konutuna konulan ipotekten haberdar olmadığından ve davalı bankanın kötü niyetli olduğundan bahisle dava açması, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, bu durumda davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul kararı verilmesi doğru değildir.”gerekçesiyle BOZULMASINA karar vermiştir. 4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 3. Maddesi gereğince bankanın iyi niyetli olduğu bankanın kazanımı korunmasının gerektiği bu nedenle davanın reddi gerektiği gerekçesi ile Oyçokluğu ile kararın BOZULMASINA karar vermiştir. Bozma ilamına karşı Yargıtay heyetinde karşı oy şehri yazılmıştır.

 

KARŞI OY YAZISI-1-Malik olmayan eşin açık rızası alınmadan yapılan işlem kesin hükümsüzdür. Yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşündeyim.”Şeklinde kaşı oy yazısıyla davacıyı haklı, davalı bankayı aleyhine yerel mahkemenin kararının onanması gerektiğini ifade etmiştir.

 

HUKUKİ UYUŞMAZLIK KONUSUNUN TESPİTİ

 

Uyuşmazlığın çıkış noktası, Türk Medeni Kanunu’nun 194. maddesi aile konutu şerhi düzenlemesi kapsamında, Tapu kütüğünde konutun “aile konutu” olduğuna ilişkin bir şerh de olmaması durumunun ipotek tesisine etkisi, malik eşin tasarruflarının geçerliliğinin diğer eşin açık rızasına bağlı olmasının ve bu açık rızaya ilişkin beyanın herhangi bir şekil şartı aranmamış olması dolayısıyla, Türk Medeni Kanunu’nun 3. Maddesi gereğince iyi niyetli üçüncü kişi olan bankanın kazanımın korunup korunmayacağı hususu üzerinde yoğunlaşmaktadır. İnceleme konusu kararda; TMK’nın 1023.maddesi ile korunmuş olan iyi niyetli 3. Kişinin ayni hak kazanımı, hususu tartışılmamış olması bizce bir eksiklik olup, bu noktada Güncel Yargıtay içtihatları ile çözüme kavuşturulması gerekmektedir.

 

KONUNUN İNCELENMESİ VE DEĞERLEDİRİLMESİ

 

Aile konutu şerhi düzenlemesi

 

Aile konutu eşlerin yaşamlarında oldukça önemli bir yer tutar. Eşler birlikte yaşamlarını sürdürüp anılarını burada paylaşırlar. Eşlerin uzun yıllar birlikte oturdukları yerleşim yeridir.  Çoğu zaman çok büyük güçlüklerle edindikleri bu taşınmazı, zevklerine ve gereksinimlerine göre düzenlemektedirler. Tüm bunlardan sebep, mülkiyet hakkına sahip eşin bunu diğer eşin rızasını almadan devretmesi ya da başka bir hakla sınırlandırması ailenin mutluluk ve geleceğini olumsuz yönde etkiler ve rızası alınmayan eş için telafisi güç zararlara yol açar. Büyük önem taşıyan aile konutunda ayni ya da şahsi hak sahibi olan eşin bununla ilgili hukuksal işlemlerde tek başına söz sahibi olması birlikte yaşamanın amacı, geleceği ve mutluluğuyla bağdaştırılamaz. Bu nedenledir ki; Bilindiği üzere 01.01.2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Yeni Türk Medeni Kanunu 194,240,254,279 ve 652.maddelerinde “aile konutu” adı altında yeni bir hukuki kavram getirmiştir.

 

TMK’nın 194/1.maddesi “eşlerden biri diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez; aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki haklarını sınırlandırmayacağını” hükme bağlamıştır. Bu düzenleme ile Tapu Sicilinde konutun maliki olarak gözüken eşin hukuki işlem özgürlüğü diğer eşin katılımına, onamına bağlanmıştır. Yani aile konutu olarak kullanılan taşınmazın mülkiyetinin devri, diğer eşin rızasına bağlı bir hukuki işlem olarak kabul edilmiştir.  Amaç aile konutunu ve bu konut ile ilgili kanuni hakları koruma altına almaktır. Bu koruma, evlilik birliği devam ettiğine göre 4721 sayılı Kanunun yürürlüğe girişinden önceki edinilmiş aile konutları içinde geçerlidir. TMK’nın 194/3.maddesine göre, “Aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesini isteyebilir.” hükmü getirilmiştir.

TMK md.3 İyi niyet ilkesi

 

Yargıtay mezkur kararına gerekçe olarak Türk Medeni Kanunun meşhur kaidesi; Kanunun iyiniyete hukuki sonuç bağladığı durumlarda asıl olan iyiniyetin varlığıdır. Ancak durum gereklerine göre kendinden beklenen özeni göstermeyen kimse iyi niyet iddiasında bulunamaz. Düzenlemesini gerekçe yapmıştır. Maddi vakıada ; bankanın iyiniyet iddiası olması dolayısıyla, bankanın kötü niyetli olduğunu ispat yükümlülüğü davacıda üzerinde olduğunu, ipotek tesisi sırasında aile konutu şerhinin olmaması ve ipotek tesisinden 3 yılı aşkın bir süre geçmesinden sonra ipotek tesisinden haberdar olmadığından ve davalı bankanın kötü niyetli olduğundan bahisle dava açılmış olmasını, bankanın kötü niyetli olduğunu davacının ispatlayamadığı gerekçesiyle bozma kararı vermiştir.

 

Yargıtay’ın TMK md. 3 kapsamında iyi niyet iddiasını değerlendirmiş olması bizce isabetli olmamıştır. Zira sözleşme hâkim taraf olan ve objektif özen yükümlüğünü yerine getirmesi gereken ve basiretli tacir olan bir bankanın iyi niyet karinesinden faydalandırılması kabul edilebilir değildir.  Bilindiği üzere iyiniyet ilkesi uygulanabilmesi için   kanun açıkça iyiniyete sonuç bağlaması gerekir. İyiniyetin sonuçlanabilmesi için kanunda açıkça iyiniyet kavramının bulmak gerekir, eğer iyiniyet kavramı geçmiyorsa iyi niyet kuralları uygulanamaz. İncelemesi yapılan kararda bu konuda açık bir değerlendirme yapılmamıştır.

 

Bizce Yargıtay bu noktada açıkça  TMK 1023 kapsamında bir değerlendirme yapması daha isabetli olurdu. Zira TMK’nın 1023.maddesi, tapuya güven ilkesini öngörmektedir. TMK’nın 194/3.maddesi ise, tapuya güven ilkesinin aynen sürdürülmekte olduğunun bir ifadesidir. Bununla birlikte aile konutu olarak özgülenen taşınmaz malın maliki olmayan eş tarafından, tapu kütüğüne konutla ilgili gerekli şerhin verilmesi istenilmemiş olsa bile, işlem tarafı, iyi niyetli 3. Kişinin ayni hak kazanımı, TMK’nın 1023.maddesi ile korunduğu ileri sürülmesi daha tutarlı olurdu. Zira Aile konutu şerhinin etkisi ise, eşin rızası alınmadan gerçekleştirilen kazandırıcı işlemlerin 3. Kişinin iyi niyetine rağmen, geçersiz sayılacağına yöneliktir.

 

Ancak irdelediğimiz bu kararı veren 2. Hukuk Dairesi ilerleyen yıllarda “Tapu kütüğünde konutun “aile konutu” olduğuna ilişkin bir şerh de olmamasını durumunda 3. Kişinin iyi niyetli olacağı ” kabulü noktasında görüş değiştirmiş, Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin 2015/18639 esas, 2016/1447 karar sayılı ve 01.02.2016 günlü ilamında aynen “…4721 Sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 194/1. maddesine göre, “Eşlerden biri, diğer eşin açık rızası bulunmadıkça, aile konutu ile ilgili kira sözleşmesini feshedemez, aile konutunu devredemez veya aile konutu üzerindeki hakları sınırlayamaz.” Bu madde hükmü ile aile konutu şerhi “konulmuş olmasa da” eşlerin birlikte yaşadıkları aile konutu üzerindeki fiil ehliyetleri sınırlandırılmıştır. Sınırlandırma, aile konutu şerhi konulduğu için değil, zaten var olduğu için getirilmiştir. Bu sebeple tapuya aile konutu şerhi verilmese bile o konut aile konutu özelliğini taşır. Zira davaya konu taşınmaz şerh konulmasa dahi aile konutudur. Eş söyleyişle şerh konulduğu için aile konutu olmamakta, aksine aile konutu olduğu için şerh konulabilmektedir. Bu sebeple aile konutu şerhi konulduğunda, konulan şerh “kurucu” değil “açıklayıcı” şerh özelliğini taşımaktadır. Anılan madde hükmü ile getirilen sınırlandırma, “emredici” niteliktedir. Dolayısıyla bu haktan önceden feragat edilemeyeceği gibi eşlerin anlaşmasıyla da ortadan kaldırılamaz ve açık rıza ancak “belirli olan” bir işlem için verilebilir…” şekilde ifade etmiştir. Bu itibarla tapuda aile konutu şerhi olmamasının davalı bankanın iyi niyetini güncel Yargıtay içtihatları açsından korumayacağı açıktır.

 

Eşin rızasının şeklinin iyiniyete etkisi

 

İncelemeye konu Yargıtay kararında ipotek işlemi sırasında Aile konutu şerhi olmaması dolayısıyla eşin rızasına ilişkin herhangi bir değerlendirme yapmamıştır. Bu bağlamında kararda bu hususta bir değerlendirme yapması gerekirdi. Nitekim uygulamada o yıllarda bankaların evli müşterilerinden eşlerinin yazılı Muvafakatnamesini istedikleri bilinmektedir.  Nitekim benzer uyuşmazlık konusu olan davalarda Muvafakatnamedeki imzanın eş ait olmadığı vakıalarla karşılaşılmış, o dönem içtihatlarını devam ettiren Yargıtay “ bu rızanın şekline kanunda bir şekil şartı düzenlenmemiş ve eşin rızasının geçerlilik şartı olmasını, dolayısıyla bankanın getirilen imzanın sahte olup olmadığına ilişkin herhangi bir sorumluluğu olmayacağından hareketle iyi niyetinin korunacağı” (Yargıtay 2. Hukuk Dairesi 2013/25824 E., 2014/619 K. Kararı). Değerlendirmesi yapmaktaydı.

 

Uygulamada bu konuda farklı kararlar sonrası HGK kararlarıyla içtihadı değişmiş, eşin açık rızasının alınması gerektiği ifade edilmiştir. Hukuk Genel Kurulunun 15.4.2015 tarih ve 2013/2-2056 esas, 2015/1201 karar tarihli kararında eşin açık rızası alınmadan yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır. Eş söyleyişle eşin “açık rızası alınmadan” yapılan işlemin “geçersiz olduğunu” kabul etmek zorunludur. Gerçekleşen bu durum karşısında yukarda açıklanan yasal düzenleme ile ilkelere uygun değerlendirme yapılarak davanın kabulüne, tapu kaydının iptali ile davalı eş A. adına tesciline ve taşınmazın tapu kaydına aile konutu şerhi konulmasına karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ret hükmü kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir…”  Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/2-1420 esas, 2016/210 karar sayılı ve 2.3.2016 günlü ilamında aynenAyrıca aynı kredi için iki tane taşınmaz üzerine lehine ipotek koyduran davalı banka, dava dışı olan taşınmaz malikinin eşinden rıza almasına rağmen eldeki davanın konusu olan taşınmaz maliki davacıdan rıza almamıştır. Bu durumda, TMK’nın 194/1 maddesi eşin açık rızasını aradığından, yapılan işlemin geçerli olduğunu kabul etmek imkansızdır.” açıkça ifade edildiği üzere eşin açık rızası önem kazanmıştır.

 

Ayrıca bu dönemde doktrinde de ağırlık kazanmaya başlamıştır. “Eşin rızası yasa koyucu tarafından bir şekle bağlanmamış olmakla birlikte, tapu sicilinde yapılacak işlemler açısından resmi şekle bağlı olması gereklidir. “(1)

 

Bu noktada HGKK içtihatlarının bir adım daha ileri götürmüş bankanın muvafakate binaen işlem yapmış olmasını da yeterli bulmamaya başlamıştır. Zira Hukuk Genel Kurulu 2017/1604 E., 2017/967 K. Karar sayılı ilamıyla bu hususta şüpheye yer bırakmayacak şekilde içtihat geliştirmiştir.

 

İlgili kararda özetle; “Bu açıklamalar çerçevesinde somut olaya gelince, ipotek alacaklısı banka taşınmazın aile konutu niteliğini bilerek, ipotek tesisi sırasında taşınmaz maliki olmayan eşin muvafakatini sağlamak için yazılı belge almıştır. Her ne kadar muvafakatnamedeki imza davacı kadına ait olmasa da, ipotek tesisi için eşin rızasını alma yönünde girişimi olan bankanın taşınmazın aile konutu niteliğini bildiği açıktır ve artık eşin açık rızasını geçerli bir şekilde alma yükümlülüğü altındadır. Tacir olan banka, Kanunun (TMK m.194) açık rıza alınmasını istediği bu konuda kendisine sunulan muvafakat belgesindeki imzanın rızası gereken eşe aidiyetini belirlemek ve sözleşmenin hakim tarafı olarak objektif özen yükümlülüğünün bir gereği olarak imzanın sıhhatini denetlemek zorundadır.

 

Dolayısıyla muvafakat belgesindeki imzanın rızası gereken davacı eşe ait olup olmadığını denetlemeden (araştırmadan) aile konutu üzerine ipotek tesis ettiren ipotek alacaklısı bankanın kanunun “açık rıza” alınması gerektiğine yönelik düzenlemesi karşısında TMK’nun 1023. maddesinde düzenlenen tapuya güven ilkesinden yararlanması mümkün değildir.

 

Bu itibarla, aile konutu niteliğinde olduğu hususunda duraksama bulunmayan taşınmaz için davacı kadının açık rızası alınmadan, TMK m. 194/1’e aykırı olarak ipotek tesis edilmesi doğru görülmemiş ve direnme kararının bozulması gerekmiştir.”

 

Bu noktadan sonra  Yargıtay 2 Hukuk dairesi güncel kararlarında ifade edilen hususlara ilişkin açıklık getirmiş geliştirilen içtihat doğrultusunda kararlar vermeye başlamıştır.

 

2.Hukuk Dairesi 2015/4157 E. ,  2015/11368 K. : “Davalı banka 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi tacirdir (m. 124 vd.). Her tacir ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli hareket etmekle yükümlüdür (e. TTK m. 20/2, 6102 s. TTK m. 18/2). Bu yükümlülüğü alacağına teminat olarak gösterilen taşınmazın hukuki ve fiili durumunu bilmeyi de gerektirir. Başka bir ifade ile, taşınmazın tapu kütüğünde aile konutu olduğuna dair şerh bulunmasa bile taşınmazın “aile konutu” ve kendisiyle akdi ilişkiye giren şahsın evli olduğunu bilebilecek durumdadır. Bu özeni göstermemiş ise iyiniyet iddiasında bulunamaz (TMK m. 3/2). Vakıa ve karinelerden iyiniyet iddiasında bulunamayacak durumu belirmiş olanın kötüniyetli olduğunun diğer tarafça ispat edilmesine de lüzum yoktur. Gerçekleşen bu hukuki duruma göre davacının açık rızası alınmadan tesis edilen ipotek sebebiyle davalı bankanın kazanımı korunamaz.”  Yerleşik içtihat haline gelmiştir.

 

Benzer şekilde bakınız;

  1. Hukuk Dairesi 02.06.2015 T. 2015/4171 E., 2015/11367 K.
  2. Hukuk Dairesi 08.06.2015 T 2014/24508 E. ,  2015/12032 K.

 

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları, inceleme konusu kararı veren 2. Hukuk dairesinin güncel kararları ve doktrinden anlaşılacağı üzere; aile konutu üzerinde eşin açık rızası olmaksızın iyiniyetle ayni hak kazanan kişinin kazanımının korunmayacağı anlaşılmaktadır. Bu noktada basiretli tacir olan bir bankanın eşin açık rızasına kapsamında muvafakatname ile yetinmemeli sözleşmenin hâkim tarafı olarak objektif özen yükümlülüğü gereği imzanın sıhhatini denetlemesi gerekmektedir.

 

KAYNAK


(1)- TBB Dergisi 2013 syf. 261 Emel BADUR, TMK sair hükümleri, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları, 2. Hukuk dairesinin güncel kararları

 

İNCELENEN YARGITAY KARARI

KARARI VEREN MAHKEME YARGITAY 2. HD
ESAS 2013/20240 E.
KARAR 2014/4407 K.
MAHKEMESİ Gaziantep l. Aile Mahkemesi
KARAR TARİHİ 11.06.2013

 

Taraflar arasındaki davanın yapılan muhakemesi sonunda mahalli mahkemece verilen, yukarıda tarihi ve numarası gösterilen hüküm temyiz edilmekle, evrak okunup gereği görüşülüp düşünüldü:

 

1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebeplere ve özellikle delillerin takdirinde bir yanlışlık görülmemesine göre, davalı bankanın aile konutu şerhi konulması kararına yönelik temyiz itirazları yersizdir

 

2-Davalı bankanın ipoteğin kaldırılması kararına yönelik temyizinin incelenmesine gelince; Davacı, aile konutu olan taşınmazda, davalı eşi tarafından diğer davalı banka lehine ipotek tesis edildiğini belirterek, Türk Medeni Kanununun 194. maddesi gereğince ipoteğin kaldırılmasını ve tapu kütüğüne aile konutu şerhi konulmasını istemiştir. Davalı banka iyiniyetli olduğunu, taşınmazın aile konutu olduğunu bilmediğini savunmuş ; mahkemece davanın kabulüne karar verilmiştir. Dava konusu taşınmazın aile konutu olarak özgülendiği anlaşılmaktadır Davalı banka iyiniyetli olduğunu savunduğuna göre; kanunun iyiniyete sonuç bağladığı durumlarda (TMK.md.3) asılolan iyiniyetin varlığıdır. Bu durumda tapu kütüğünde aile konutu şerhi bulunmadığı dikkate alındığında davalı bankanın kötüniyetli olduğunu kanıtlama yükü davacıya düşer. Davacı, davalı bankanın kötüniyetli olduğunu gösteren bir delil getirememiştir. O halde, davacının, ipoteğin tesisi tarihinden üç yılı aşkın bir süre geçtikten sonra, aile konutuna konulan ipotekten haberdar olmadığından ve davalı bankanın kötü niyetli olduğundan bahisle dava açması, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde olup, bu durumda davanın reddi gerekirken yazılı şekilde kabul kararı verilmesi doğru değildir.

SONUC:

Temyiz edilen hükmün yukarıda 2. bentte gösterilen sebeple BOZULMASINA, temyize konu diğer bölümlerin ise yukarıda 1. bentte gösterilen sebeple ONANMASINA, temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, işbu kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi.03.03.2014 (Pzt.)

KARŞI OY YAZISI:

Malik olmayan eşin açık rızası alınmadan yapılan işlem kesin hükümsüzdür. Yerel mahkeme kararının usul ve yasaya uygun olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle yerel mahkeme kararının onanması gerektiği görüşündeyim.

BU İÇERİĞİ PAYLAŞIN

Abone ol
Bildir
guest
0 Yorum
En eski
En yeni
Satır İçi Geri Bildirimler
Tüm yorumları görüntüleyin

- YASAL UYARI -

yasal-uyari

MCT Hukuk Bürosu, sitede yer alan tüm bilgilerin, zaman içerisinde gelişim ve değişim gösterecek olan güncel hukuk sistemimize uyarlanacağına dair hiçbir garanti vermemektedir. Hukuki makalelerde yer alan bilgilerin dayandığı kanun hükümleri ve yargısal uygulamalar zaman içerisinde değişiklik göstermesi ihtimal dahilinde ve kaçınılmaz olup, ihtiyaç halinde yapılabilecek en doğru davranış, avukatınız ile birebir görüşmek ve destek almaktır. Bu anlamda tarafımızca hiçbir hukuki mesuliyet kabul edilmemektedir. Sitemizde yer alan bilgiler, mesleki dayanışma kapsamında meslektaşlar tarafından kullanılabilir. Ancak bu sitedeki yayınların haber sitesi vb. internet sitelerinde kullanılabilmesi için yayının alınmış olduğu kaynak açıkça gösterilmeli veya bu internet sitesine link verilmek suretiyle (backlink) kaynağa atıf yapılmalıdır; bu şartların sağlanmış olması halinde ayrıca MCT Hukuk Bürosu yetkililerinden izin alınmış olması gerekmemektedir.

KİTABIMIZ YAYINDA

OLAĞANÜSTÜ HAL HUKUKU